#3 Ters 1 Düz
Explore tagged Tumblr posts
Text
Şapkalar, hırkalar, kazaklar için süper havalı çift taraflı örgü. Çok basit bir model
#örgü #knitting #pattern #design #diy şiş modelleri, kolay, açıklamalı, 3 düz 1 ters, nasıl yapılır. yalancı selanik modeli. Esnek ve dekoratif görünümleri ile sevilen ve çok kullanılan örgülerdir. Daha fazlası için linke tıklayıp, bütün videolarıma ulaşabilirsiniz. https://www.youtube.com/ Beni desteklemek için kanalıma abone olup, beğeni yapıp videolarımı paylaşarak katkıda…
View On WordPress
#3 düz 1 ters#3 düz 1 ters selanik modeli#3 Straight 1 Reverse#3 Ters 1 Düz#3 прямых 1 реверс#açıklamalı#craft#creative#diagonal#dıy youtube#el örgüsü#Elisleri.net#güzel 1 model#handmade#hırka örgü#hırka örgü modelleri#hırka örgü modelleri bebek#hırka örgü modelleri erkek#hırka örgü modelleri ve yapılışları#hırka örgü modelleri yapılışı#hırka örgü tarifi#knitting#kolay 1 model#Lastik model#Liar Thessaloniki#Mentiroso Tesalónica#modeller#nasıl yapılır#örgü#örgü modeli
0 notes
Text
İbrâhim Edhem Hazretleri birini çok üzgün görünce, ona üç soru sorar:
1.Dünyadaki bütün olaylar Takdir-i İlâhi olmadan meydana gelebilir mi?”
Hayır.
2.Sana ayrılan rızkı başkası yiyebilir mi?”
Hayır.
3.Sana verilen ömürde kısalma olabilir mi?”
-Hayır.
“O hâlde niçin üzülüyorsun?😊
🕊️“Nasibinde bir şeye kavuşman varsa, senin için tüm dengeler ters düz olur.”
Sen yeter ki Allah'a ﷻ Güven 🤍
╰┈➤ @HaK_DiN_HaKiKaT
26 notes
·
View notes
Text
SATILIK TOPRAK...
Herkes zannediyorki savaş falan çıkacak vatan için silahımızı, kılıcımızı alıp cepheden cepheye koşup vatanımızı, toprağımızı kurtaracağız eskisi gibi...
Hayır öyle olmayacak artık..!
Sizler çocuğum rezil olmasın şehirde büyüsün, şehirden ev, araba alayım, köyden büyük şehirlere kaçayım derken, kim olduğunu dahi bilmediğinız insanlar gelecek dedenizin babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri tek tek satın alacak, söz sahibi olacaklar.
Siz kurak 5 para etmez dediğiniz toprağınızı 3 kuruş fazlaya sattım kar yaptım diye kasılacaksınız.
1 tane boş arazi bırakmadan işleyecekler, üretecekler, senin benim yapamadığımı yapacaklar. Bizim değerini bilmediğimiz yarım dönüm toprak dahi onların en büyük hayali.
Biliyorlarki Türkiye topraklarına adamı ters diksen düz biter.
Vatanın, topraklarımızın en büyük bekçisi, koruyucusu topraktan üreten köylülerdir.
Tarım arazileri yabancıların eline geçerse,Türk köylüsü biterse Atalarımızın bize kanıyla, canıyla, aç susuz kalarak aldığı bu toprakları
hiç savaşmadan kağıt parçası uğruna satarsak, o zaman savaşı kaybetmiş olacağız.
Yatırım yapmak istiyorsanız gidin tarla alın.
49 yıllığına dağlardan arazi mi kiralanıyor;
bunu onlara bırakmayın, siz kiralayın.
Topraktan kalkanla evi, arabayı her zaman alırsınız.
Miras başında kavga edip satılığa çıkarmayın. Paraya ihtiyacınız varsa toprağı işleyen kardeşinize satın.
Miras başında kavga edip bölüşülemeyen, mahkemelik olan tarla satışlarına gidin bakın; adliye önünde farklı bölgelerden haber alıp koşup gelen nereye çalıştığı, kime hizmet ettiği belli olmayan, yüzünü ilk ve son defa göreceğiniz insanlarla dolu.
Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.
Toprak için kan veren atalarımızın, para için toprak satan torunları olduk...
Toprağınızı satmayın...
Alıntı
10 notes
·
View notes
Text
Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.
Herkes zannediyor ki savaş falan çıkacak vatan için silahımızı, kılıcımızı alıp cepheden cepheye koşup vatanımızı, toprağımızı kurtaracağız eskisi gibi ...
Hayır öyle olmayacak artık. Sizler çocuğum rezil olmasın şehirde büyüsün, şehirden ev, araba alayım, köyden büyük şehirlere kaçayım derken kim olduğunu dahi bilmediğiniz insanlar gelecek dedenizin babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri tek tek satın alacak, söz sahibi olacaklar. Siz kurak 5 para etmez dediğiniz toprağınızı 3 kuruş fazlaya sattım kar yaptım diye kasılacaksınız.
1 tane boş arazi bırakmadan işleyecekler, üretecekler, senin benim yapamadığımı yapacaklar. Bizim değerini bilmediğimiz yarım dönüm toprak dahi onların en büyük hayali. Biliyorlar ki Türkiye topraklarına adamı ters diksen düz biter.
Vatanın, topraklarımızın en büyük bekçisi, koruyucusu topraktan üreten köylülerdir.
Tarım arazileri yabancıların eline geçerse, Türk köylüsü biterse Atalarımızın bize kanıyla, canıyla, aç, susuz kalarak aldığı bu toprakları hiç savaşmadan kağıt parçası uğruna satarsak o zaman savaşı kaybetmiş olacağız.
Yatırım yapmak istiyorsanız gidin tarla alın, 49 yıllığına dağlardan arazimi kiralanıyor bunu onlara bırakmayın siz kiralayın. Topraktan kalkanla evi, arabayı her zaman alırsınız.
Miras başında kavga edip satılığa çıkarmayın. Paraya ihtiyacınız varsa toprağı işleyen kardeşinize satın.
Miras basında kavga edip bölüşülemeyen, mahkemelik olan tarla satışlarına gidin bakın Adliye önünde farklı bölgelerden haber alıp koşup gelen nereye çalıştığı, kime hizmet ettiği belli olmayan, yüzünü ilk ve son defa göreceğiniz insanlarla dolu.
Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.
SS. İzmir Bayindir Üretim ve Pazarlama kooparatif Yönetim Kurulu Başkanı
Erdal Duymaz
16 notes
·
View notes
Text
Merhabalar...
Bugün basma kadayıf tarifi vereceğim, künefenin adını anarak...
Şahsına münhasır olan bu tatlımızın ilk olarak, şurubunu hazırlarız.
4 su bardağı şeker ve 4 su bardağı suyu ocağa alıp, kaynamaya başladığında 1 yemek kaşığı limon suyunu ekleyip kısık ateşte yaklaşık 15 dk. kaynatırız...
Kıvamlı bir şerbet olması gerekir. (ben buzdolabında iyice soğuttum)
Ardından, 500 gr kadayıfı genişçe bir tepsi içinde elimizle didekleyerek tel tel ayırırız.
Yaklaşık 150 gr tereyağımızı eritip, yarım çay bardağı sıvı yağı da ekleyip, bu karışımı kadayıf üzerine dökeriz ve iki elimizle karıştırarak yağı tüm kadayıfa yediririz.
Tatlımızı yapacağımız tepsimizi tereyağı ile güzelce yağlarız. Kadayıfın yarısını tepsinin tabanına eşit şekilde yayıp, üzerine iyice basarak sıkıştırıp, düz hale getiririz. Ardından, 1 dolu yemek kaşığı;irmik ve mısır unu serperiz.(Bunu herkes koymuyor,ama çıtırlık ve kıvam veriyor)
Daha sonra istediğimiz bir yemişi bolca içine serperiz. (Ben 100 grdan fazla Antep fıstığı kullandım ve üzerine de bolca fıstık ekledim. Bu tür tatlılarda taneli fıstık/ceviz sevdiğim için robottan geçirmedim. İsteyen geçirebilir, ama fıstıkların taneli olarak ağza gelmesi ayrı bir lezzet)Bu fıstık,ceviz olabilir. Hatta fındıkla yapan dahi var. Kalan kadayıfı ceviz ya da fıstık üzerine yayıp, tekrar press uygulayarak sıkıştırırız.
Kenar kısımlarını da içe doğru iteriz.
Önceden ısınmış alt üst ayar fırında 180/200 derecede kızarana kadar pişiririz.
Ardından,tepsiyi fırından çıkarıp, daha büyük bir tepsinin taban kısmına kadayıfın bulunduğu tepsiyi üzerine koyup, tepsiyi ters çevireriz ve kadayıfı tekrardan kendi tepsisi içine aktarırız. Yani, kadayıfın altını üstüne getirmiş olacağız. Neden? Kadayıfın üstü illa ki daha çabuk kızarıyor ve bunu tepsi içinde kırmadan ters çevirmemiz ve o halde koymamız hem her tarafın nar gibi kızarmasını, hem de şeklinin daha biçimli olmasını sağlıyor.
Tepsimizi tekrar fırına koyarız ve nar gibi kızarana kadar pişiririz...
Fırından çıkarınca 2-3 dk. bekleyip soğuk şerbeti kepçeyle üzerine gezdiririz. Hemen ardından da tatlımızı dilimlere kesip, 1-2 saat dinlenmeye bırakırız.
Afiyet olsun...
2 notes
·
View notes
Text
SATILIK TOPRAK...
Savaş çıkacak diye beklemeyin.
Savaşın ortasındayız.
Herkes zannediyorki savaş falan çıkacak vatan için silahımızı, kılıcımızı alıp cepheden cepheye koşup vatanımızı, toprağımızı kurtaracağız eskisi gibi ...
Hayır öyle olmayacak artık..!
Sizler çocuğum rezil olmasın şehirde büyüsün, şehirden ev, araba alayım, köyden büyük şehirlere kaçayım derken, kim olduğunu dahi bilmediğinız insanlar gelecek dedenizin babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri tek tek satın alacak, söz sahibi olacaklar. Siz kurak 5 para etmez dediğiniz toprağınızı 3 kuruş fazlaya sattım kar yaptım diye kasılacaksınız.
1 tane boş arazi bırakmadan işleyecekler, üretecekler, senin benim yapamadığımı yapacaklar.
Bizim değerini bilmediğimiz yarım dönüm toprak dahi onların en büyük hayali.
Biliyorlarki Türkiye topraklarına adamı ters diksen düz biter.
Vatanın, topraklarımızın en büyük bekçisi, koruyucusu topraktan üreten köylülerdir.
Tarım arazileri yabancıların eline geçerse,
Türk köylüsü biterse Atalarımızın bize kanıyla, canıyla, aç,susuz kalarak aldığı bu toprakları
hiç savaşmadan kağıt parçası uğruna satarsak, o zaman savaşı kaybetmiş olacağız.
Yatırım yapmak istiyorsanız gidin tarla alın, 49 yıllığına dağlardan arazimi kiralanıyor; bunu onlara bırakmayın siz kiralayın.
Topraktan kalkanla evi, arabayı her zaman alırsınız.
Miras başında kavga edip satılığa çıkarmayın.
Paraya ihtiyacınız varsa toprağı işleyen kardeşinize satın.
Miras başında kavga edip bölüşülemeyen, mahkemelik olan tarla satışlarına gidin bakın; adliye önünde farklı bölgelerden haber alıp koşup gelen nereye çalıştığı, kime hizmet ettiği belli olmayan, yüzünü ilk ve son defa göreceğiniz insanlarla dolu.
Savaş çıkacak diye beklemeyin.
Savaşın ortasındayız.
Toprak için kan veren atalarımızın, para için toprak satan torunları olduk...
Toprağınızı satmayın...
Tuba Büyükyaşar ( Kitabından alıntı)
2 notes
·
View notes
Video
youtube
6 Hafta Dizgi Düzenlemesinde Dİğer Olasılıklar (TİPOGRAFİ 2.Dönem Test S... Sorularla Öğrenelim Tipografi II 6. DİZGİ DÜZENLEMESİNDE DİĞER OLASILIKLAR Soru 1: Bir dizgi işinde belirlenen sözcüklerin önemli bir düşünce olduğu ve ne derecede olduğunu göstermek için yapılan uygulamaya ne ad verilir? (Çoktan Seçmeli) ✔ Vurgulama Bloklama Hizalama Boşluklama Hiç biri Cevap : Vurgulama Soru 2: Hangisi bir dizgi işinde çeşitli nedenlerle seçilmiş bir sözcüğe yapılan bir vurgulama uygulamasıdır? (Çoktan Seçmeli) Kalın yapma Eğik yapma Altını çizme Büyükharf yapma ✔ Hepsi Cevap : Hepsi Soru 3: Bir dizgide çeşitli yazı karakterleri bir arada kullanıldığı zaman, yazı karakterlerinin aynı punto ölçüsünde olması aynı fiziksel ölçüde olmasını sağlamayabilir. Bunun nedeni sizce hangidir? (Çoktan Seçmeli) Farklı biçemi Farklı üreticisi Farklı satır boşluğu Farklı başlık yüksekliği ✔ Farklı x-yüksekliği Cevap : Farklı x-yüksekliği Soru 4: Dizgi alanlarını biçimlendirmenin temel olarak kaç yolu vardır? (Çoktan Seçmeli) ✔ 2 3 4 5 6 Cevap : 2 Soru 5: Dizgi alanlarını biçimlendirmenin bir yolu olarak negatif biçim uygulamasının diğer adı nedir? (Çoktan Seçmeli) Küçük başlık Süren başlık Kaligram ✔ Çevresinde dolaşma Tipogram Cevap : Çevresinde dolaşma Soru 6: Dizgi alanlarını biçimlendirmede pozitif biçim uygulamasının adı nedir? (Çoktan Seçmeli) Küçük başlık Süren başlık Dizin Çevresinde dolaşma ✔ Tipogram Cevap : Tipogram Soru 7: Bir fontta –harfler ve sayılar dışında– mutlaka bulunan ve özellikle de yazıldığı dildeki söyleyişi belirtmek amacıyla dizgide kullanılan göstergelere ne denir? (Çoktan Seçmeli) İkonlar Pi karakterleri ✔ Noktalama işaretleri Küçük şeyler Hiç biri Cevap : Noktalama işaretleri Soru 8: Özellikle gösterim puntosunda yapılacak bir başlık (tümüyle büyükharf) dizgisinde dikkat edilmesi gereken hizalama yöntemi hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Aritmetik Mekanik ✔ Optik Sayısal Rakamsal Cevap : Optik Soru 9: Bir dizgide fontun orantısını değiştirmek neye yol açar? (Çoktan Seçmeli) Fontun gerçek geometrisinin vurgulanmasına ✔ Fontun gerçek geometrisinin bozulmasına Fontun gerçek geometrisinin gösterilmesine Fontun gerçek geometrisinin öne çıkmasına Fontun gerçek geometrisinin belirtilmesine Cevap : Fontun gerçek geometrisinin bozulmasına Soru 10: Yapısal niteliği nedeniyle bozulduğunda tamamen kimliğini yitirecek olan ve bu nedenle orantısının kesinlikle değiştirilmemesi gereken temel geometrik yapı hangisidir? (Çoktan Seçmeli) Sayısal biçem Grafik biçem Eşit en ✔ Eski biçem Serbest biçem Cevap : Eski biçem Dizgide Vurgulama Oluşturma Dizgi işinin büyük bir bölümü bazı sözcük ya da işaretlerde ayrıca vurgulama gerekmeksizin dizilirler. Ancak kimi durumlarda vurgulamaya (emphasis) gerek duyurlur Vurgulama yaratmanın ise birçok yolu vardır. Belirlenen sözcüklerin önemli bir düşünce olduğu ve ne derecede olduğu vurgulanabilir. Gereğinden fazla vurgulama -ya da çok fazla sözcüğün birçok yolla aynı metinde vurgulanması- amaçlanmış olan bir şeye karşı (ters) bir etki yaratabilir. Bu durumda okur iletiyi almak yerine, yalın olarak onu -ki bu nedenle- önemsemeyebilecektir. Harf Biçemi Sayesinde Vurgulama Vurgulanmaksızın bir metin yazısı dik -düz- (roman ya da plain) biçemle dizilmiş demektir. Öte yanda uzunca bir süredir bir metin yazısında vurgulama yaratmanın en genel uygulanan yöntemi, bir sözcüğü düz yazıdan eğik yazıya çevirmektir. Özellikle yazılan dile yabancı olan sözcükleri belirtmek için (burada olduğu gibi) kullanılır. Bir başka uygulama onu (burada olduğu gibi) kalın biçeme dönüştürmektir. Ancak kalın biçem küçük puntoda okunurluğu zorlaştırır. Ayrıca gereğinden fazla, yerli yersiz yapılırsa metin dokusunda lekeler ve delikler oluşturabilir. Birçok modernist sanatçı kalın biçemin okunur olmadığı görüşüne sahiptir. Çünkü kalın biçem küçük punto ve uzun metin dizgilerine uygulandığında bu sonucu oluşturur. Modernist sanatçılar üstelik yazı karakterlerinin medium ya da plain biçemlerini bile kalın bulmaktadırlar. Diğer yanda bir başka uygulama küçük başlık harflerini kullanmaktır. Ne yazık ki dizgi sistemlerinin ve fontların çoğunluğu “gerçek” küçük başlık harflerine sahip değildir, bu nedenle vurgulama yaratmanın bu yöntemi artık yaygın bir biçimde kullanılmamaktadır. Klasik basımcılığın 500 yıllık geleneğinde kitap basma sanatının mükemmel güzelliğini oluşturan bu kullanım (günümüzde Old Style ve Even-width yazı karakterleriyle yapılan kitap tasarımlarında bile göz ardı edilen ve belki de unutulan bu tasarım seçimi) tipografinin aslında görsel, estetik ve de işlevsel bir uygulamasıdır. Bu nedenle özellikle yazınsal veya edebi metinlerde yerinde ve akılcı kullanımı göz önünde bulundurulmalıdır Harf Ölçüsü Sayesinde Vurgulama Vurgulama yaratmanın kolay bir yolu da aynı yazı karakterinin daha büyük bir ölçüde seçimidir, bunun tam ölçüsü yaratılmak istenilen vurgunun derecesine bağlı olacaktır.
0 notes
Text
Şala Bebek Örgüsüne Yeni Havalı Yelek Modeli
New Post has been published on https://renklihobi.com/sala-bebek-orgusune-yeni-havali-yelek-modeli/
Şala Bebek Örgüsüne Yeni Havalı Yelek Modeli
pofur pofur Duran, yumuşacık görüntüsü ile dikkatleri çeken en son model yelek modeli yine sizlerle. bu yelek modelinin her şeyi çok beğeni topluyor. bere modellerinde, bebek örgülerinde, şal modellerinde de hiç çekinmeden kullanabileceğiniz, çok iddialı örgü tekniklerinden bir tanesi. Son zamanlarda bu örgü modeli çeyizlik yelek örneklerinin yanında, bebek battaniyesi olarak da çok yapılmakta. Yumuşacık görüntüsü ve dokusuyla dikkatleri çeken örneği, yaparken özellikle çeyizlik örgüleri için taban kısmına Yıldız lastik örgü uygulayabilirsiniz.
Eğer bebek örgüsü yada bere modeli yapacaksanız alt kısmına bir ters düz düz şeklinde hazırlanan klasik lastik örgüydü tercih edebilirsiniz. Kafa karıştırmayın yapılışı ile dikkatleri çeken örnek 2024 örgü modellerine damga vurdu bile. 2025 yelek örneklerinde de çok aranan model olacağından eminim herkese kolay gelsin.
sal bebek orgusune zarif yeni yelek modeli 1
Şala Bebek Örgüsüne Yelek Örneği Malzemeler
2,5 yada 3 numara şiş
Alize tarzı yün ip
Yelek düğmeleri
Orlon iğnesi
Makas
Yeni Havalı Yelek Örneği Yapılışı
Kaynak Youtube: Tülay’ın Marifetli Örgüleri
youtube
0 notes
Text
ttp://handanmutfakta.tumblr.com/
ERİK LİKÖRÜ
2 kilo kırmızı Erik
10-12 adet karanfil
2 adet çubuk tarçın
1 adet küçük muskat dövülecek.
3-4 adet kakule dövülecek
1 adet küçük zencefil
6-8 adet karabiber
1 ,5 su bardağı toz şeker
1 su bardağı votka
Bir kase eriğide dondurucuda ikram da kullanmak için dondurun..
Eriklerin saplarını ayıklayıp yıkayıp suyunu süzdürelim,bıçak ile çekirdeğine deyecek şekilde bir iki yerden çizerek hazırlayalım..
3 litrelik kavanoz sıcak su ile sterilize edip kavanozun dibine iki avuç erik iki yemek kaşığı şeker ,tekrar erik şeker,kavaonuz yarısı dolunca araya üzerine karanfil,tarçın,muskat,kakule,zencefil tekrar erik ,iki kaşık şeker kavanoz doluna kadar dolunca kavanozun kapağını kapatın.Ara sıra sallayıp ters düz ederek bir hafta bekletin kavanozun üstüne kadar erik sulanıyor.oluşan erik suyunu ince bir süzgeçten süzüp ,daha sonra kahve filitresinden süzerek ,votkasını ilave ederek şişelere aktarın güneş almıyan bir ortama kaldırın on beş gün sonra likör servise hazır... Likörü servis ederken ,kadehlere dondurucudaki erikten bir tane eklemek lezzetini artıracaktır
0 notes
Text
UYANIŞ NEDİR ??
Bilinç sıçraması demektir.. Düşük titreşimden, yüksek titreşimli enerji alanına girmek demektir.. Fiziksel dünyanın ötesini keşfetmek demektir.. Beden, zihin ve Ruh ile bütünleşerek gerçek var oluşun tadına varmak demektir.. Her zerrenle, gerçek özgürlüğü.
hissetmek demektir.. Etrafımıza ördügümüz duvarları yıkmak demektir.. İlâhi olana bağlanmak ve onunla bütünleşmek demektir.. Yaralarını görüp, onları sarmak ve iyileştirmek demektir.. Karanlıkta kaybolmuş kendini yeniden bulmak demektir.. Aynaya baktığında, ilk defa kendini
görmek demektir.. 'Ben' iken 'Biz' olmayı öğrenmek demektir.. Başkaları diye tanımladıklarının; kendi kardeşi, parçası olduğunu anlamak demektir.. En yakınındaki ve en uzağında ki kardeşinin acısına ağlayıp, sevincine ortak olmak demektir.. Var olan herşeyin, tıpkı kendisi gibi
'Bütünün', yaratıcının bir parçası olduğunu bilmek demektir.. Bütün çocukların annesi, babası olmak demektir.. Bütün hayvanların sahibi ve koruyucusu olmak demektir.. Doğayla bütünleşmek demektir.. Dünyanın bir ucundaki kardeşinin acı çekişini hücrelerinde hissetmek demektir..
Sokakta aç gezen canlı bırakmamak demektir.. Başkalarına yardım ederken mutlu olmak demektir.. Bize dayatılan yalanları ve sınırlamalar aşıp, gerçeğe ulaşmak demektir.. En önemlisi de... Uyanış; Kim oldugunu hatırlamak demektir…
Uyanış Belirtileri
1-Aniden bir şeyler olur, kendini farklı hissetmeye başlarsın. Rüyaların değişir, ani kararlarla hayatında değişiklikler yaparsın. Sanki bir gecede eski sen gitmişsin, yeni bir sen gelmiş gibi olursun.
2-Birden bire kendini çok okurken araştırırken bulursun.
Fikirler, ilhamlar, vizyonlar, rüyalar, ard arda gelir. Yazma, çizme, icat etme ihtiyacı duyarsın.
3-Yeme şeklin değişir, ağız tadın değişir. Eskiden sevdiğin beslenme şeklinden vazgeçip yeni bir beslenme şekline yönelirsin. Hayvanlara karşı hassaslaşıp
birden vejeteryan olabilirsin.
4- Gözlerdeki perde kalkar ve tüm dünyayı gerçek çıplaklığıyla görmeye başlarsın. İlizyonu farkedip aslında bir rüyada olduğunu farkedersin. Madde olarak gördüğün her şeyin bir hologramdan ibaret olduğunu anlarsın.
5- Hayatının anlamı haline gelen; iş, para, ev, araba, kariyer, lüx yaşam, kıyafet vb. şeylere olan bağımlılık azalır hatta bitebilir. Kişilere olan bağımlılıklar azalır. Küçük şeylerle yetinmeye başlarsın.
6-Daha önceki yaşam tarzına ve uykuda geçirdiğin bütün o zamanların
kaybına üzülürsün. Kaçırdığın zaman için suçluluk hissedersin. Neden daha önceden uyanmadım diye sitem edersin.
7-Etrafındaki renkleri ilk defa farketmiş gibi daha canlı ve renkli görmeye başlarsın. Yıllardır yolunun üzerinde olupda daha önce göremediğin detayları
görmeye başlarsın.. Doğadaki yaşamı farklı bir gözle görmeye başlarsın. Ağaçların, kuşların, rüzgarın sesini duyarsın... Bitkilerle ve hayvanlarla telepatik olarak konuşmaya başlarsın. Onları sever ve kucaklarsın. (Tabi etrafında sana 'deliymiş' gibi bakan gözlere de zamanla alışırsın)
8-İnsanların yüzündeki maskelerin düştüğünü görürsün. Onlara baktığında gerçek yüzlerini, niyetlerini ve düşündüklerini hissetmeye başlarsın. Bu da onlardan uzaklaşmana ve yalnızlaşmana sebep olur. Çünkü kim gerçek dostun kim değil anlarsın.
9-Eski olumsuz davranışlarını düzeltirsin ve içerden, derinden gelen tarifsiz bir sevgiyi, coşkuyu hissedersin. Şifalanırsın ve bu şifayı çevrene yayarsın. Dokunduğun herşey ayrı bir güzelleşir ve bereketlenir.
10-Düşüncelerin ters-düz olur. Belirlenmiş düşünce ve inanç
kalıplarını aykırı davranmaya başlarsın.
11-Hayatındaki birçok İnsanla kopuşlar yaşarsın. Yeni frekansına uygun, senin gibi arkadaşlarla tanışır, buluşursun. Bazen seninle aynı frekansta olan yeni tanıştığın bir insanla zaman geçirmeyi, yıllardır tanıştığın İnsanlarla zaman geçirmeye
tercih edersin.. Çünkü eski dostlarla yeni frekansında buluşamazsın.. Çekim yasası, seni kendin gibilere götürür ve çevren değişir..
KOŞULSUZ ÖZ-SEVGİ UYANIŞ
44 notes
·
View notes
Text
Bungou Stray Dogs 15 Yaş Roman, 2. Bölüm
Wattpad Linki
"Liman Mafyasına hoş geldin, Nakahara Chuuya-kun."
Mori, Mafya binasının en üst katındaki ofisindeki masasından konuştu. Elektrikle kontrol edilen kurşun geçirmez camlarıyla loş ve geniş bir odaydı. Patronun odası Yokohama'da saldırması en zor yerler arasındaydı. Tam ortada, Chuuya neşeli bir suratla Mori ile karşı karşıyaydı.
"Davetinizden onur duydum."
Chuuya esir düşmüştü. İki eli de kelepçelenmişti ve kolları deri kayışlarla bağlanmıştı. Ayaklarında denizci düğümüyle bir zincirle bağlıydı. Normalde inşaatlarda kullanılan demir teller ayaklarına sarılıydı ve zemine sabitti. Elleri demir bir kafesin içindeydi bu yüzden yumruğunu kullanamazdı. Ek olarak gövdesinde sayısız kırmızı küpler vardı. Bu küpler bir yetenekti; Chuuya’nın hareketini engelleyen, boşluğu kısıtlayan bir yetenek.
Yetenek, Chuuya’nın yanında duran bir yetenek kullanıcısına aitti. Ancak bunca önleme karşın yetenek kullanıcısı hala gergindi. Chuuya’nın en ufak hareketine bile vakit kaybetmeden tepki vermeye odaklanmıştı. Mafyada başarılı bir yetenek kullanıcısı olsa da hataya yer yoktu.
“Dün güzel bir gösteri sergilediğini duydum.” Mori masasından gülümsedi. “Astlarımızın çoğu katledilmiş. Koyun’un liderinden beklenildiği gibi.”
“Ne yazık ki yoluma çıkanların sonu er geç böyle biter.” dedi Chuuya büyük bir gülümsemeyle. “Eminim ki beni buraya bunun için getirdiniz, değil mi? O zamanki siyah patlama için –Arahabaki’nin kara alevleri için.”
O sırada giriş kapısı aralandı.
“Affedersiniz… oh?”
Gelen Dazai’ydi.
“Hey, Dazai-kun. Seni bekliyordum.”
“Ah! Dünkü pörsük velet!” Chuuya ayağa kalkmaya çalıştı. “Benimle yüz yüze gelmeye nasıl cüret edersin!?”
“Aynen, aynen. Her zamanki gibi enerjik olmana sevindim. Bense gördüğün gibi, ağır yaralandım. Büyüyen tek şey direncin mi? Yoksa yediklerin boyuna değil de bir tek beynine mi gidiyor?”
Dazai’nin başı bandajlarla sarılıydı ve sağ kolu alçıdaydı. Chuuya ile olan savaşta ve sonrasında gerçekleşen patlamada yaralanmıştı.
“Boyuma laf atma!”
“İyi, anladık… Doğrusu başkalarının görünüşlerinde kusur aramak benim için alçakça bir davranış. Bir daha söylemem, lütfen affet beni Chibikko-kun.”
“Piç!”
“Tamam, yeterli!” Mori bir alkış yaptı. “Daha dün tanıştınız ve buna rağmen ne kadar iyi arkadaş olmuşsunuz. Şimdi… Chuuya-kun’un da dediği gibi kara patlamadan konuşmak istiyorum. Onu bırakır mısın, Randou-kun?”
Yanlarında duran Randou adındaki yetenekli –siyah, dalgalı saçlı ve uykulu gözlü adamın kasvetli bir yüzü vardı.
“Patron sensin… Ancak bunu önermiyorum. Bu çocuk tehlikeli…”
“Endişeye gerek yok. Dazai-kun’un etkisizleştirme yeteneği işe yarayacaktır ve normalden daha çok üşümüş görünüyorsun. Yüzün sararmış, iyi misin?”
Soruyla beraber Randou titredi. “Bunu söylemekten utanıyorum ancak… donarak öleceğim.”
“Üşüdün mü?” Chuuya kaşlarını kaldırarak Randou’ya baktı. “Bu mevsimde, böyle giyinmişken mi?”
Randou kalın, yalıtkan kumaşları olan giysiler içindeydi. Pamuklu bir kış kabanı giyiyordu ve kalın bir atkı boynuna sarılıydı. Kafasında bir kış kulaklığı(1) vardı, sentetik deriden yapılmış kış botlarını giyiyordu ve düzinelerce cep sobası tüm bedenini sarıyordu.
Buna rağmen üşümüştü.
“Ofisinize çağırıldığımda kaba olmamak için ince giyinmiştim… Brr, çok soğuk.”
“Sağlık kontrolü sonuçlarına göre, Randou-kun fiziksel olarak hasta değil ya da sinir sisteminde bir sorun yok. Sadece soğuktan nefret ediyor.”
“Brr… sıcak bir yerde çalışmak istiyorum. Patron, Liman Mafyasının yanardağı kenarında bir şubesi var mı…?”
“Yok.”
“Hmm… Öyleyse bahsini açtığım için özür dilerim. İzninizle.” Randou yeteneğini etkisizleştirdi. Chuuya’yı yerinde tutan sayısız kübik alt uzay yok oldu. Sonra, Randou sessiz adımlarla odadan çıktı. Üçü, ne gereği varsa, odadan çıkana kadar onu izledi.
“Öyle gözükmeyebilir ancak kendisi Liman Mafyası yöneticilerinden birisi ve mükemmel bir yetenek kullanıcısıdır.” dedi Mori vakit kaybetmeden.
“Kimse tahmin edemezdi…” diye fısıldadı Chuuya.
“Mori-san, neden hemen işimize bakmıyoruz?” dedi Dazai bıkkınlıkla.
“Ah-“ Mori yanağını kaşıdı ve masadan tüy bir kalem aldı. “-haklısın.” Tavana, sonra Dazai’ye, sonra Chuuya’ya, sonra da avucuna baktı, “Chuuya Mafyaya katılmak ister misin?”
Zemin bir gürültüyle parçalandı. Chuuya’nın bulunduğu yerin etrafında dairesel şekilde çatlaklar oluştu. “Huh?” Chuuya’nın sesi cehennemin dibinden çıkmış gibiydi. Silahlı çatışmalara bile dayanan güçlü zemin kırılmıştı ve odanın içine molozlar dağıldı. Buna rağmen Dazai de Mori de bir kaşlarını kaldırmaktan başka tepki vermeyip ifadesiz hallerini sürdürdüler. “ Cafcaflı konuşmanızı yapmak için mi beni buraya çağırdınız?”
“Eh, beklediğim tepki buydu.” Mori ters gitmiş bir muayeneye bakar gibi Chuuya’ya baktı. “Ama benim görüşüm, amacımız ve izinden gittiğin şey aynı sayılır. Birbirimize sunabileceğimiz tekliflerimizi değerlendirdikten sonra bile çok geç olacağını sanmıyorum.”
“Haha, şaşırdım bak şimdi. Mafyanın yeni patronu vaktini boşa harcıyor.” Chuuya dudaklarını genişleterek güldü. Karşındakinin içine işleyen bir gülümsemeydi. “Ben mi mafyaya katılacakmışım? Mafyanın bu şehre yaptıklarını… unuttum deme.”
“Önceki patron deliler gibi sağa sola saldırıyordu. O zamanlarda ben de sorun yaşadım.” Dedi Mori ifadesiz bir yüzle.
Eski patronun kontrolden çıkması –kanlı zulümünün altında uzun zamandır esir kalmış Yokohama’nın şiddeti ve korkusu- herkesin hatırasında yeni sayılan bir trajediydi.
Bir gün, şehirdeki tüm kızıl saçlı erkek çocukları sırf kızıl bir çocuk patronun arabasına bir şeyler karaladı diye öldürülmüştü.
Diğer gün, bir sitede oturanların hepsi su tankına atılmış zehir yüzünden öldü çünkü bina yöneticilerinin o apartmanlarda saklanmış olması muhtemeldi.
Ve diğer bir gün, Liman Mafyasının arkasından konuşan bir mafya üyesi yüzünden tüm semt idam edilmeye çalışıldı. İşleri daha da kötüleştiren, Liman Mafyasını kötüleyenleri ispitleyenlere onur madalyası verilmesiydi.
Bundan dolayı tüm şehir yıllarca, ortaçağ cadı mahkemeleri gibi, şüphe ve karanlıkla kaplanmıştı. İhanetin şehrinde önemsiz şeylerden gerçekleştirilen infazların sayısı Chiba’daki(2) insanlara denkti. Asılsız suçlamalar yüzünden ölenlerin sayısı çoktu.
Karşı çıkıyorlarsa, öldürün.
Sizinle aynı görüşte değillerse, hepsini öldürün.
Gecenin zulmü ve ölü asker…
Liman Mafyasının anlamı buydu.
“Ama önceki patron hastalıktan öldü. Vefat ettiğinde yanındaydım. O kanlı kurallarının geri döndüğüne dair dedikodular dolaşıyorsa gerçeği bulmamız gerekir. Yoksa sen de endişelenmez misin?” Chuuya hemen cevap vermedi ve bıçak gibi keskin gözleriyle Mori’ye baktı, ağzını açtı:
“Doğru olsa bile… beni yanınızda itip kakmanıza gerek yok, sokak doktoru. Sizin hakkınızda da pek çok kötü söylenti var. Gerçek şu ki, önceki patron hasta falan değilmiş ve siz de onu öldürmüşsünüz. Değil mi? Son anlarında koltuğunu bir köşe doktoruna bıraktığını söylediğine kim inanır? Yalansa kanıtla. Güce olan ihtiyacın yüzünden o Şinigami’yi(3) yetkilendirmediğini kanıtlayabilir misin?”
Mori’nin önceki patronu öldürmesi organizasyonda bir sırdı. Dazai haricinde kimse gerçeği bilmiyordu. “Kanıtlayamam. Neden mi?” dedi Mori, omuzlarını silkerek. Dazai Mori’nin yüzündeki ifadenin değiştiğini hemen gördü ve onu durdurmak için ağzını açtı. Ama tek bir kelime söyleyemeden, Mori konuştu, “Çünkü eski patronu öldürdüm.”
Odanın sıcaklığı birkaç derece düşmüş gibiydi. Buraya geldiğinden beri ilk kez, Chuuya söyleyecek söz bulamadı.
“Eski, mükemmel patronumun boğazını neşterle kestim ve hastalıktan ölmüş gibi gizledim. N’olmuş?” Mori’nin sesi sakindi ve tavırları önceki ifadesinden farksızdı. Ancak karşısında duran kişi tamamen farklı birisine dönüşmüştü. Yenilmez Chuuya bile donuk gözlerinin ardında etkilenmişti. Masanın arkasında şeytanları yakıp yok eden bir şeytan vardı, Azrail’i öldürmüş bir ölüm tanrısı, amaçsızca dolaşan ve gaddarlığını öldürdüklerinin sayısıyla gösteren günahkârlığın vücut bulmuş hali.
“Gerçekten mi…?” dedi Chuuya güç bela. “Korkak sokak doktorunun neler yapabileceğini duyduğuma şaşırdım… Senin yanında, eski patron kötü çocuktan başka bir şey değilmiş.”
“İltifatlarından onur duydum.” Mori bir hastaya gülümsüyormuş gibi nazikçe gülümsedi. “Chuuya-kun, Mafyaya katılma teklifimi geri alıyorum. Onun yerine bir soruşturmaya katılmanı teklif ediyorum. Önceki patronun geri döndüğüne dair söylentiler duyduk ve peşinde olduğun ‘Arahabakı’ belli ki aynı olayla bağlantılı. Basitçe istihbarat paylaşmaya dayalı karşılıklı bir ilişki kurabileceğimizi düşünüyorum, ya sen?”
“…Ve reddedersem n’olur?”
“Seni öldürürüm.” Dedi Mori kahvesine şeker atıyormuş gibi basit, düz bir tonla. “Gerçi seni öldürmek mafya için bile zor. Onun yerine arkadaşların ‘Koyun’ları öldüreceğim. Nasıl olur?”
Chuuya’nın kelepçeleri parçalandı. Metal kelepçe duvara çarptı ve tavan Chuuya’nın yeteneğinin gücüyle çatladı. “Seni geberteceğim!” Chuuya zıpladı. Mori ile arasındaki mesafeyi anında kapattı ve sağ yumruğunu kaldırdı. Tam vuracakken –durdu. Gülümseyen Mori’nin önünde önceden çıkardığı siyah bir telsiz vardı.
“Hey… Chuuya! Yardım et! Orada mısın?” aletten bir gencin sesi duyuldu. “Mafya etrafımızı sardı! Hemen bir şeyler yap! Hey! Yapabilirsin, her zaman yaparsın…!” Mori tuşa bastığında konuşma sonlandı. Chuuya’nın yumruğu titredi.
“Çok kolay oldu. Silahlı olsalar bile yetenekleri gerçekten berbat.” Mori omzunu silkti. “ ‘Koyun’… Yokohama’nın önemli yerlerinde bölgeleri bulunan bir karşı saldırı organizasyonu. Ama diğer üyeler eline silah verilmiş sıradan çocuklar.” Chuuya’nın yumruğu daha çok titredi yine de yerindeki durgunluğunu sürdürdü ve kıpırdamadı. Kıpırdayamazdı. “Bir lider olarak, senin için üzülüyorum Chuuya-kun. ‘Koyun’ mutlak güce sahip bir kralın peşindeki hayvanlardan ibaret büyük, silahlı bir organizasyon. Sanırım bir organizasyonu yürütmek için tavsiye vermekten fazlasını yapmam gerekir.”
“Piç herif…” Chuuya dişlerini sıktı.
“Sorun nedir? O yumruğunu neden kaldırdın? Sağlığın için egzersiz mi yapıyorsun?” Mori sakin ifadesini takındı ve Chuuya’nın kaldırdığı yumruğa baktı. Biraz zaman geçti ve nihayetinde Chuuya yavaşça elini indirdi.
“Gördüğün gibi, Dazai-kun.” Mori gülümsedi. “Bu odada en güçlümüz Chuuya-kun. Ama mafyada güç, sadece yıkımımız için kullandığımız bir alettir. Mafyanın aslı çeşitli imkânları kullanarak makul eylemleri kontrol etmektir. Bu durumda en mantıklı hareket, düşmanımız sebep olduğu dezavantajları çıkarımıza uygun kullanmaktı. Mafyanın kurallarından birisi budur.”
“Anlıyorum. Ama neden bana böyle bir ders verdin?”
“Neden acaba?” Mori kuşkulu bir gülümsemeyle Dazai’ye baktı. Chuuya ikisinin konuşmasını etlerini parçalayıp yiyecek bir canavarın ifadesiyle dinledi. Ancak bir şey yapmadı ve konuşmaya başladı.
“Dezavantajlar, çıkar ilişkisi kurmak için sınırı aştı.” Chuuya gözlerini Mori’ye dikti. “Bilgi paylaşımı yapabiliriz. Benim çıkarlarımın iyiliği için –önce siz konuşacaksınız. Duyduklarıma göre kararımı vereceğim.”
“Tabii,” dedi Mori bir gülümsemeyle. “İlk olarak, ölen patronun ortaya çıktığına dair dedikoduları soruşturuyoruz. Dazai-kun’nun araştırmasına göre geçtiğimiz ay Suribachi Bölgesi, önceki patronun üç kez gözüktüğüne tanık olmuş. Dördüncü seferde –sizin karşınızda ortaya çıktı ve siyah alevlerle patlattı. Alın yazısı sayılır. Bu olay hakkında bir şey biliyor musun?”
Mori Chuuya’ya baktı. Mori keskin gözlerini Chuuya’ya diktikten bir süre sonra Chuuya konuştu. “Ölüler hayata geri dönemez.”
“Ben de öyle düşünüyorum. Ölüler geri dönebilseydi tüm doktorlar işsiz kalırdı. Ancak… artık bunu söyleyemiyorum. Şuna bak.” Mori ofisindeki masasının çekmecesini bir anahtarla açtı ve avucunun içi boyutunda bir kamera kaydı çıkardı. Masasına koyup videoyu açtı. Video kaydı ekrana yansıdı. Bir mekanın görüntüsü gösteriliyordu. Kameranın konumu tavandan aşağı bakacak şekildeydi ve büyük miktarda paketlenmiş banknotlar zemine yığılı ve duvara dayalı haldeydi.
“Burası, Liman Mafyası karargâhının saklı mallarının yarısının bulunduğu kasa dairesinin bir kaydı. Patronun ofisinin yanında girilmesi en zor yerlerden birisidir. Önüne bakmanı istiyorum.” Mori işaret etti.
Banknotlar arasında birisi yavaşça hareket ediyordu. Dazai figürü gördüğünde kesik bir nefes aldı. “…Olamaz.”
Gölge yüzünü kameraya çevirdi. Siyah giysiler içinde, havada süzülen yaşlı bir adamdı. Gözlerindeki alevlerle bir gece terörü... Yaşlı adam –önceki patron, Dazai ve diğerlerinin yüzlerini görmüş gibi ağzını açtı.
“Geri döndüm.” Sesi kısıktı ve garip şekilde tek tük konuşuyordu. Ekrandan çıkan sese karşın oda ısısı biraz düşmüş gibiydi. “Cehennemin alevlerinden geldim. Neden biliyor musun doktor?”
Ekrandaki eski patron biraz sallanıyordu ve bedeni sabit değildi. Bedeninin ana hatları belli olmuyordu, alev gibi bulanıktı.
“Nefretim için. Pişmanlığın gazabı. O, öfkeden beslenir. Kinimi daha çok yaymam için cehennemin dünyasından beni geri getirdi. Muazzam güçte Tanrının canavarı, kara alevlerin Arahabaki’si –bu dünyanın öfkesidir. İstediği gibi, burada intikamımı alacağım ve nefretimi yayacağım. Beni öldüren kişi –bugünden itibaren, uykunda titreyeceksin.”
Bunu söyledikten hemen sonra büyük bir alev eski patronun bedenini sardı. Banknotlar göz açıp kapayıncaya kadar yandı, duvarın yapıldığı malzemeler eridi ve görüntü karardı.
Görüntü durdu. Ekran karardıktan sonra bile kimse tek kelime edemedi.
“Güvenlik kamerası kayıtlarından kalanlar bu kadar.” Dedi Mori videoyu kapatırken. “Şimdilik bu videoyu yalnızca güvenlik görevlisi, bir yönetici ve kendim biliyorum. Bu olayın dışarıda konuşulmasını yasakladım ancak önlemlerim işe yaramayabilir. Eski patronun bu konuşmayı başka bir yerde yapmayacağına dair bir garanti yok.”
Dazai Mori’ye sert bir ifade takındı. “Ben bu konuşmayı başka bir yerde yaparsam n’olur?”
“Tahmin yürütebilirsin. Kayıtlarda ölüm sebebinin hastalık değil, suikast olduğunu söylüyor. Bu bilgi eski patronu destekleyenlere ulaşırsa en kötü ihtimalle organizasyonun %30’u düşmanım olur.” Dazai sessizliğini sürdürdü ve düşünceli bir yüzle siyah ekrana baktı. “Chuuya-kun. Dazai-kun’a Arahabaki hakkında ne bildiğini ilk soran sendin. Arahabaki nedir?”
Chuuya Mori’ye baktı ama konuşmadı.
“Biraz araştırdım. Arahabaki geleneksel bir tür tanrı. Japon mitolojisinden eski bir tanrı. Ancak çok eski olduğundan kimliği belirsiz. Ne söylesem bilemiyorum. Bu yüzden bölgeden bölgeye değişen farklı gelenekler ve insanların konuşluğu pek çok ‘Arahabaki Tanrısı’ var.”
“Tanrı gibi bir şeyin varlığına inanıyor musun?” dedi Chuuya, sanki bir aptalla konuşuyormuşçasına.
“Hayır. Yalnızca gördüklerime inanırım. Ve senin de gördüğün gibi kayıttaki kişi eski patrondu. Gerçek değiştirilemez.” Mori kafasını salladı. “Arahabaki’yi araştırman bir tesadüf değil. Muhtemelen bizim duyduğumuz dedikoduların aynısını duydun ve aynı gerçeğin peşinden koştun.”
Chuuya odada gözlerini gezdirdi ve tereddüdüne rağmen konuşmaya başladı. “Doğru mu bilmiyorum. Pek çok turisti olan bir ülkedeyiz bu yüzden dedikoduların kaynağını bulamadım. Ancak… Suribachi Bölgesinin nasıl oluştuğunu biliyor musun?”
“Suribachi Bölgesi mi?” Mori beklenmedik soru karşısında kaşlarını kaldırdı. “Göçükteki bir semt. Savaşın sonunda beklenmedik büyük bir patlama gerçekleşti ve zemindeki her şey havaya uçtu. Bu semtin yapılması-“
“Patlamanın nedeni Arahabaki’ydi.” Chuuya yüzünü buruşturdu. “’Koyun’da pek çok dedikodu dolaşıyor… Söylentilere göre sekiz yıl önce esir alınan yabancı bir asker göçüğün yanlarında bulunan askeri bir gizli tesiste işkence görüyordu. İşkenceyi yapan kişi ileriye gidip adamı öldürdü. Ama ölü asker öfke ve kinle Arahabaki’yi uyandırdı ve siyah alevlerle geri döndü… Bu arada, cehennemden Arahabaki’yi uyandıracak tek şey hayatı boyunca öldürdüğü insanlar, sayısız cesedin ruhları ya da büyük bir öfkeyle ölen kişilermiş… Hayata geri dönen asker nefret ettiği düşman askerlerini, bu ülkenin askerlerini tesisle beraber havaya uçurmuş. Patlamanın sebebi buymuş.”
“Bu yüzden adına Suribachi Bölgesi(4) deniliyor.” Dedi Mori büyülenmiş bir sesle.
“Evet. Ancak Arahabaki’nin gücü tek kişinin kaldırabileceğinden çok daha fazlaydı. Çok geçmeden nefretinin sebebini ve kişiliğini yok ederek kontrol edilemez bir canavara dönüştü, bedenini zeminle beraber parçalayıp buharlaştırdı.”
“Şimdi ise öfkeli tanrı geri döndü. Sen ne düşünüyorsun, Dazai-kun?”
“Ne mi düşünüyorum? Hiçbir şey.” Dazai omuz silkti. “Buna dayandırılabilecek bir gerçek yok. Kinmiş, cesetlerin ruhlarıymış, her biri yalandan fazlası değil. Birisinin uydurduğu bir korku hikâyesi işte.”
Mori dikkatli bir ifadeyle ağzını açtı. “Ancak… önceki patron da ölümünden önce pek çok insanı öldürdü ve büyük bir öfkeyle öldü. Şartlar uyuşuyor. Söylememe gerek bile yok, eski patronun kasa dairesinde “Arahabaki”den bahsetmesi inkar edilemez bir gerçek. Normal bir insan için yüksek güvenlik önlemleriyle korunan kasaya girmek imkansız.”
“O zaman cevap belli. Bir yetenek. Video bilmediğimiz bir yetenekle hazırlandı. Ve sonra Arahabaki dedikodularıyla eski patronun dönüşünü aynı kılıfa bindirdi.”
“Neden?”
“Bir sonuca varılmıştı. Mafyayı bitirmek için herkesin Mori-san’ın eski patronu öldürdüğüne inanması yeterdi.”
“Mantıklı.” Mori yorgun bir yüzle başını salladı. “Bu yüzden bir kişiyi öldürmek için iki kişi gerekiyor. Dazai-kun, sana bir görev veriyorum. Videodaki eski patron hakkındaki aynı konuşmayı başka yerde yapmadan önce suçluyu bul. Olur mu?”
"Eh… Önceki patrona olanları öğrenecek olurlarsa ben de Mori-san’ın ortağı olarak işkence görürüm, o yüzden olur.” Dedi Dazai memnun olmayan bir ifadesiyle. “Fazla vaktim yok ve yalnız yapabileceğimi de sanmıyorum.”
“Yalnız mı? Yalnız olmayacaksın.” Mori alaycı bir şekilde gülümsedi. “Yanına yardım için Chuuya-kun’u da götür lütfen.”
“Huh?!” İkisi aynı anda bağırdı.
“Neyden bahsediyorsun?”
“Hayatta olmaz, ne diye o veletle gideyim?”
“Bu gibi olaylarda dalga geçilir mi hiç?”
“Onunla gitmektense kendim giderim daha iyi.”
“Ne dedin sen?!”
“Lütfen ikiniz de bağırmayı kesin.” Dedi Mori aynı anda ikisine de bakarak. “Chuuya-kun, emirlerimi reddedecek durumda olmadığını anladığını düşünüyorum?”
“Terbiyesiz.”
“Seni umursayan yok, ahtapot!”
“Umursayan kişi Mori-san zaten!”
“Taşak geçme!”
“Tabi, tabi.”
Aynı anda bağırsalar bile Mori hiçbir şey yapmadan gülümsedi. “İkinizi ortak yapmamın birkaç nedeni var. İlk olarak dedikodu Mafya’ya karşı düşmanca söylentiler içeriyor bu yüzden mafyadan olmayan insanların duyması daha kolay. Chuuya-kun’un soruşturmayı ifşa etmemesi için izlenmesi gerekli olsa da Dazai-kun’un etkisizleştirme yeteneği senin yeteneğinle uyumlu. Ve son olarak, en önemli neden…” Dazai ve Chuuya yanaştı ve Mori’nin söyleyeceklerini beklediler. Ancak ağzında birkaç kelimeyi geveledikten sonra gülümsedi ve “Bir sır.” Dedi.
“Ne bu be!”
“Yetişkin sezgisi gibi düşünün.” Mori’nin gülümsemesi gizemliydi. “İyi geçinene kadar ikiniz de bunu yapamazsınız. Emrimdir. Görevin bir yanlış anlaşılma yüzünden köşede unutulduğunu duyacak olursam… Demek istediğim anlaşıldı mı?” Mori tembelce gülümsedi ve ikisine baktı. Ortam soğumuştu. “Cevabınız?”
Sessizlik.
“Cevabınız dedim?”
“…Anlaşıldı.” İki çocuktan acı cevap geldi.
“Tamam o zaman, gidin hadi. Güzel bir rapor bekliyorum.” Mori sessizce Dazai ile Chuuya’nın, birbirlerinin yollarına köstek olarak gitmelerini izledi. Kapı kapandığında Mori odada yalnız kalmıştı. Fırtına sonrası gelen denizin dinginliği odaya yerleşti. Mori yalnız kaldı, kapıya baktı.
“Bir elması, yalnızca bir elmasla mı parlatmak mümkündür?” Mori gülümsedi, anılarına geri döndü. “Natsume-sensei, Fukuzawa ile bana söylediğiniz bu sözleri bu sefer ben doğrulayacağım.”
***
Yokohama’da hava açıktı. Baktığında herkesin derin bir nefes almak isteyeceği hoş bir gökyüzüydü. Ama göğü gören bazı insanların görüşleri farklıydı. Çok açık ya da fazla berrak gibi. Bu yüzden yıkımın alevleri zeminde yandığında, siyah duman gökyüzünde çok net görülebilirdi.
Ve o siyah duman yükselmek üzereydi.
Dazai ve Chuuya isteksiz halleriyle siyah dumanın kaynağı ateşi bulup yok etmek için araştırmaya başladılar. Fazla vakitleri kalmamıştı. Sessizlikle ara sokakların birinde, güneşli gökyüzü altında somurtuk yüzleriyle tek kelime etmeden ve aralarındaki 5 metre mesafeyi koruyarak yürüyorlardı. Dazai önde, Chuuya ardındaydı. Aralarındaki mesafe yüzünden kimse beraber yürüdüklerini düşünmezdi.
“…Hey.” Dedi Chuuya kısık bir sesle. Dazai cevap vermeden yürümeye devam etti. Arkasına bakmadı.
“Hey!” Chuuya yine seslendi. “Nereye gittiğimizi söyle.”
“Vay, hava güzelmiş. O kadar güzel ki neredeyse bir perinin konuştuğunu duyabiliyorum.”
“Dalga geçme. Benim sesim o.” Dazai arkasına döndü.
“Oh? Orada mıydın? Pardon ama benimle konuşmasan olur mu? Şu anda nefes almakla meşgulüm.”
“Boğazını keseceğim, bandajlı ucube. Nereye gittiğimizi söylesene?”
“Anladım, cevap vereceğim. Söylersem benden uzakta kalır mısın? Seninle yürürken düşünemiyorum.”
“Endişelenme, ben de senin yanındayken düşünemiyorum.”
“Fufu, anlaşılan iyi geçineceğiz. Seni sevdiğimdendir belki!”
“Ugh, kes şunu! O kadar iğrençsin ki ölebilirim!”
“…Doğru, ben de iğrenip ölürdüm.” Dazai kederli bir yüzle inledi ve Chuuya’ya bakmadan konuşmaya devam etti. “Ne var? Oh, doğru ya, şu anda gittiğimiz yer… Son patlamayı duyan ve tanık olan kişileri sorgulamaya gidiyoruz.”
“Etrafa mı soracağız? Ne acı… Düşmanımızın yapacağı şeyi mi sorgulayacağız?”
“Hayır.” Dazai Chuuya’nın iğrenmiş yüzünü gördü. “İlk olarak, patlamaya ne sebep oldu? Araştırmalarımıza göre eski patronun ortaya çıkması.” Dazai bir süre Chuuya’nın yüzüne baktı, konuştu. “Eski patron hakkında olan söylentileri değil, Arahabaki’nin bedeni hakkındaki söylentilerden bahsediyorum. Hayata geri dönen patron bir yetenek kullanıcısı gibi geziniyorsa gerçek yetenek kullanıcısı Arahabaki rolünü oynuyor demektir. Suçlu taklitçinin nefes alması, yemesi ve yaşaması gerekir. Onu yakalayacağım.”
Chuuya kaşlarını çattı. “Ama… Arahabaki hakkındaki dedikodular doğruysa Koyun arkadaşlarım onları araştıracaktır.”
Dazai Chuuya’ya güldü. “Koyun dedikoduları ne kadar severse sevsin yine de dinleyemeyen insanlar olacaktır.” Önüne döndü ve yürürken konuşmaya devam etti. “Bir hafta önce bizim de tanık olduğumuz aynı patlama gerçekleşti. Yer aynı, Suribachi Semtiydi. Eski patronun kendisini gözümle görmediğimden fark etmekte geç kaldım ama peşinde olduğumuz olayla aynıydı. Bu yüzden patlamada hayatta kalanlarla konuşacağız.”
“Hayatta kalanlar… Kazazedeler mi var?”
“Ah, bir grup mafya. Hayatta kalan kişi yetenek kullanıcısıydı, çoktan onunla tanıştın. Evi ileride, orada kendisini dinlemeye söz verdim-“ Dazai sokağın sonunu gösterdiğinde bir bağrış sesi cevap olarak yükseldi.
“Hah?!” Chuuya gürültünün kaynağını gördüğünde şaşırmıştı.
“…Ah-” Dazai sıkıntılı görünüyordu. “Şimdi bir patlama sesi geldi.” Siyah duman patlayan yerden yükseldi. Kısık silah sesleri duyuldu.
“Hey, hey. Oraya konuşmaya gitmeyecek miydin?”
“Suçluların da o yöne gidip gitmediğini merak ediyorum.”
“Oh, kötü oldu. Tehlikeli ve önemli bir işmiş gibi gözüküyor.”
Dazai Chuuya’ya baktı. Dazai’nin beklentilerine karşın Chuuya’nın yüzü parlıyordu.
“Yani, yerimiz bu mu? Planımız belayı dinlemektense adamımızın çenesini kapatmaya gelen suçluları halletmeye döndü, huh?”
“Huh…?”
“Harika değil mi? Hadi, acele edip gidelim!”
Konuşmasını bitirdikten sonra Dazai yüzünde hiçbir ifade olmadan, Chuuya’nın rüzgar gibi esip gitmesini seyretti. “Velet…”
***
Malikanenin yarısı patlamıştı. Etrafı sarmaşıklarla kaplı batı tarzı bir malikaneydi. Malikanenin sağ tarafı iyi korunmuş antika bir evdi, sol tarafı ise siyah bir moloz yığınıydı. Moloz, gri dumanı yükselterek yanıyordu. Malikane, yerleşim alanlarından uzak bir ormanın arkasında olduğundan yaralılar ya da seyirciler yoktu. Onun yerine yedi sekiz silahlı kişi vardı. Silahlarını malikaneye doğrultmuşlardı ve ara ara silah sesleri duyuluyordu.
“Başlıyor.” Dedi Dazai ormanda bir ağacın ardına saklanırken. “Büyük bir patlamanın izi var. Patlamanın ortasında olsaydım acı çekmeden ölür müydüm acaba…?”
“Evet evet, seni sonra öldüreceğim o yüzden şimdi işine odaklan.” Chuuya gözlerindeki tiksintiyle Dazai’ye baktı ve gözlerini malikaneye çevirdi. “Silahlı bir organizasyonun baskını. Dışarıda sekiz düşman var. İçeride fazlası var mı bilmiyorum.”
Chuuya bunu söyledikten hemen sonra binanın duvarları bir parçalanma sesiyle havaya uçtu. İçeriden silahlı bir adam ikinci katın alçı sıvalı duvarını kırdı. Birisi tarafından havaya uçurulmuş gibi görünüyordu.
“Ah… bu seviyedeki silahlar Randou-san’ın yeteneğine hiçbir şey yapamaz.” dedi Dazai yorgun bir sesle.
“Randou mu?”
“Dinlemeye gediğimiz Mafya’daki yetenek kullanıcısı. Patronun ofisinde seni kelepçeleyen yeteneği olan adam. Hani şu üşüyen.”
“O mu?” Chuuya’nın ifadesi gergindi. “Yardım edecek miyiz?”
“Yardıma gitsek bile düşmanın bağlantısını ya da stratejisini bilmiyoruz.”
O sırada arkalarından bir silah sesi yükseldi.
“İkinize konuşuyorum.” Bir erkek sesiydi. Nazik bir sesi vardı, ölümün busesi gibi. “Ellerinizi kaldırın ve arkanızı dönün.”
Dazai ve Chuuya ellerini kaldırıp arkalarına dönmeden önce bir süre birbirlerine baktılar. Arkalarında koyu gri kır üniformasıyla bir adam vardı. Büyük bir ağaç gibi iriydi. Silahını Dazai’ye doğrulttu.
“Ne bu, çocuksunuz siz?” dedi silahı tutan adam şaşkın bir sesle. “Takviye birimi bu mu? Mafya adam sıkıntısı mı çekiyor yoksa Randou çok mu popüler?”
“Ö.. Özü… Özür dilerim! Biz sadece mahalleden çocuklarız!” Dazai titredi ve korkmuş bir sesle bağırdı. “Randou’nun evine bir teslimat için gelmiştik ama…”
“Hey, yaşlı adam.” Chuuya Dazai’nin lafını neşeli bir sesle kesti. “Birbirimize zaman kazandıralım. Bana bir el ateş edeceksin ben de saldırımla seni karşı şehre yollayacağım. Sonra geri kalanları göndereceğim. Ne olacağı belli. Ne düşünüyorsun?”
“Ne?!” Silahı Chuuya’ya doğrulttu.
“…Ahh, yeter.” Dazai titremeyi kesti ve yüzünü eliyle kapatırken başını salladı. “Bize bilgi vermesi için adamı kandırırken mükemmel bir uğraş sarf etmiştim…”
“Sorun ne? Çocukları vurmuyor musun?” Chuuya namluya değecek kadar silaha yaklaştı. “Ama bu dünyada hayatta kalacaksan düşmanını sırf görünüşüne bakarak yargılamamayı bilmen gerekir. Aletlerine bakılırsa, GGS birimindensin, değil mi?”
Adam yüzünü buruşturdu.
Gerhard Güvenlik Servisi, GSS, mafyanın düşmanı illegal organizasyonlardan birisiydi. Aslında denizaşırı ülkelerde legal, özel bir güvenlik şirketiydi ama komşu ülkelerinden yardım alarak illegal bir hale geldiler ve şimdi sadece güvenliği sağlamayıp ayrıca tehlike yaratıyorlardı. Kabaca “korsan”dılar. Şirketlerle anlaşmalar yapıp kargo gemilerine saldırıyorlardı. Buna rağmen GGS ile ortak olmayan güvenlik şirketleri saldırıya uğramadı. GGS’nin kötü şöhreti diğer şirketler için müşterilere reklam oluyor, böylece iş ortakları için bir taşla iki kuş vuruyorlardı. Onlar yüzünden Liman Mafyası’nın malları defalarca batmıştı, iki organizasyonun arası şu anda gergindi. Eğitmenleri gerçek bir asker olduğundan, üyelerin saldırı yetenekleri gelişmişti ve mafya zorlayıcıydı.
“Hadisene, ateş et hemen!” Chuuya güldü ve alnının namluya bastırdı.
Adam ateş etmek için parmağını tetiğe götürdü ancak basamadı. Namlu yavaşça inmeye başladı.
“Ne… silah, ağır…”
“Bu kadarcık yükle yorulmaya kalkışma. Bebe misin?” Chuuya nazikçe silaha dokundu. Böylece hafif silah anormal bir şekilde ağırlaştı ve büyük bir demir blok gibi adamın ellerine düştü.
Chuuya hafifçe silaha dokunduğunda, silah aniden yana, adamın göğsüne düştü. Bir güllenin ağırlığıyla, tabanca adamın kurşun geçirmez yeleğini deldi.
Ağırlığın etkisiyle kaburgaları çatırdadı.
Adam çığlık attı.
Silah adamın göğsünü bir süre sıkıştırdıktan sonra hafif bir sesle ayağına düştü. Chuuya elini çekince ağırlık eski haline döndü.
“Nesnelerin yer çekimini kontrol edebilen bir çocuk… Koyun’dan, Nakahara Chuuya…?” Adam göğsünü tutarken fısıldadı. “Demek mafyanın eline düştüğün hakkındaki dedikodular doğruymuş!”
Adam öfkeli bir sesle yumruğunu kaldırdı. Belini aralarındaki mesafeyi yakınlaştırmak için döndürdü ve Chuuya’ya saldırdı.
“..Huh?”
Siyah bir kasırga, adam Chuuya’ya vuramadan çenesine çarptı. Chuuya’nın gözlerindeki parıltı adamı bir çekiç gibi ezdi. Chuuya zıpladı ve arkasından hızlı bir tekmeyle vurdu.
“Kimsenin mafyanın çatısı altına girdiği yok. Böyle yanlış anlaşılmalarla beni kızdırma, aptal.”
Adam arkasına düştü. Sarsılmış ve bayılmıştı. Uyanmayacaktı.
“Oh, aferin.” Kuru bir alkış yükseldi. “Düşmanı düzgünce tekmelemek yerine serbest dönüşle tekmelemek tabi daha hızlı olurdu.”
Chuuya’nın yeteneği yerçekimini kontrol etmek. Bu tanım sadece dokunduğu objeler için değil, Chuuya’nın bedeni için de geçerli. Yerçekimini arttırmak ve yüksek hızla saldırırken bedenini hafifletmek sonrasında vurduğu an normale dönerek tüy hızında ilerleyen tekmeleri, bir demir topun ağırlığı kadar oluyordu.
“Öylece seyrettin, işe yaramaz bandajlı piç.”
“Gücünden gurur duyan bir ortaokul çocuğu olan sana karşın ben, düşmanın iletişim cihazlarından bilgi topluyordum.”
Dazai’nin kulağında düşmanın iletişim cihazı takılıydı. Adamın cebinden almıştı.
“Cihaza göre, havaya uçurduğun adamın çığlığını duyduklarından kalan askerler desteğe geliyormuş.”
Dazai konuşmayı bitirir bitirmez on kadar kişi ortaya çıktı. Silahları vardı. Dazai ve Chuuya’nın çevrelerinin yarısını kuşatmışlardı ve namlularını onlara karşı tutuyorlardı.
“Hey, bandajlı pezevenk. Onları öldüreceğim bu yüzden savaş müziği falan çal. Sağlam adamlara benziyorlar.”
“Aptallaşma.” Dazai’nin gözleri soğuktu.
“Kaptan öldürüldü! Hedefimiz yerçekimi kontrolcüsü! Ateş açın!”
Silah sesleri yükseldi.
Chuuya zemini tekmeledi ve siyah bir siluete dönüştü.
Ve savaş başladı –Tabi hiçbir etkisi olmayan tek taraftan yapılan bir saldırı ve ortalıkta uçuşan tek yönlü mermilere savaş denilebilirse.
7,92 mm mermiler Chuuya’ya doğru namludan çıktı ama ona vurmak yerine bir oduna çarpıyormuş gibi geri sekti. Ağırlıkları ona vurur vurmaz kayboluyordu. Chuuya hızını koruyarak etçil bir hayvan gibi koşuşturmaya devam etti ve düşmanların birisine vurdu.
Düşman, bir patlamanın ortasındaymış gibi havaya uçtu. Gövdesi kenara düşerken Chuuya tam tersi yöne zıpladı. Dahası, düşmanın elinde olan silah gevşedi ve namlusu kırıldı. Ağırlığı hafifleyen Chuuya namluyu basamak olarak kullanarak zıpladı. Gökyüzünde yükseğe çıktı. Chuuya havadayken kurşunlardan birisi omzunu vurdu ancak Chuuya yerçekimini kontrol ederek mermiyi tam tersi yönde sektirdi. Mermi düşmanın omzuna isabet etti, adam yere düştü.
Mermiler, etrafta kasırga gibi dolaşan ve ara sıra meteor gibi yere inen Chuuya’yı yakalayamıyordu.
“Hahahahaa!” Chuuya havadayken neşeli bir sesle güldü.
Yüksek hızı ve refleksleri ortamın hayatına hükmediyordu. Dazai, Chuuya savaş alanına bir kasırga gibi egemenken nefes almayı unutabilirdi.
Sonunda, tek bir düşman kalmıştı. Kan omzundan akarken, kanlanmış gözleriyle Chuuya’ya baktı. Düşmanın silahı tetiğinden ince bir ses çıkana kadar yedek cephanesiyle rastgele ateş etti.
“Saldırınızın amacını söyle.” Chuuya ormanda yavaşça adama yaklaştı. Bir kral gibi, ağır ağır yürüdü. “Arahabaki hakkında ne biliyorsunuz? Neden mafyanın yöneticisini hedef aldınız?”
“Siktir… Velet…!”
Son düşman silahını bıraktı ve yedek tabancasını çıkardı.
“Pes et.” Chuuya yüzündeki ifadeyi bozmadı. “Silahın işe yaramaz. Yarasa bile yaraların ağır. Silah kullanman kendin için tehlikeli.”
“Geber…!”
Silah ateş aldı.
Chuuya merminin yerçekimini kontrol etmeyi denedi –ancak yapamadı. Gerek yoktu. Yaraları yüzünden kurşunun isabeti yanlış yerdeydi ve Chuuya’nın kafasının yanından geçip gitti.
Mermi arkalarındaki büyük bir ağaca vurdu ve güçlü bir biçimde sekti. 1,000 km/s hızla ilerleyen bir kurşun sektikten sonra bile hızını korur. Mermi dönerek yönünü çarpık bir yöne değiştirdi ve sahibine tehlikeli bir bombaymış gibi geri döndü.
Mermi adamın boynunu yaraladı.
“K-…”
Adam şaşkınlığından bağıramadan sırt üstü düştü. Birkaç saniye sonra kan akmaya başladı.
Talihsiz bir kaza –ancak savaş alanında oldukça yaygındır.
Bunca şeye şahit olan Chuuya esnedi ve cıkladı “…Tch, söylemiştim.”
Sonra adama yüz çevirip yürümeye başladı. “Düşman imha edildi. Acele edip gidelim.”
Dazai cevap vermedi. Kararsız adımlarla düşen adama yaklaştı ve yüzünün hemen yanına çömeldi.
“Senin için ne talihsiz bir olay. Acıtıyor mu?” Dazai ifadesizdi. Ancak gözlerinin derinliklerinde, itfaiyecilere özenen bir çocuğun itfaiyeci gördüğü anki gibi bir parıltı vardı.
“Ka…”
“Boğazında bir kurşun var. Şimdi o kurşunu alsak bile, seni kurtarmanın bir yolu yok. Yine de ölmen beş dakika kadar zamanı bulacak. Silahı kullanmaman gerekiyordu.” Dazai hafifçe başını salladı. “5 dakika boyunca cehennem ızdırabı çekeceksin. Ben bu acıya katlanamazdım. Ne yapmak istiyorsun? Acına son vermek için bu silahı kullanmak ister misin?”
Adam acı içinde inledi. Konuşmaya çalıştı ama sesi çıkmadı.
“Mafyaya çalışıyorum. Anlayacağın, düşmanınım. Ama kıymetli ölümünü görmem gerekiyor ve teşekkür etmek istiyorum. Şimdi, evet diyeceksen konuşamayacak hale gelmeden önce demelisin.”
Çaresizliğin ışıltısı adamın gözlerinde parıldadı.
“…Vur.. beni… Lütfen…”
“Tabi.”
Dazai ayağa kalktı ve tetiği çekti.
Mermi kafasına isabet etti böylece bedeni cansız bir objeye dönüştü.
“Hahahaha!”
Dazai daha çok ateş etti. Mermiler ardı ardına vurdu. Adamın cesedi zıpladı.
“Hahaha! Lükse bak! Hahaha!”
“Kes şunu, salak.”
Chuuya kenardan silahı çekip aldı ve durdu.”
Dazai tuttuğu silaha baktı, ayaklarının altındaki cesedi gördü ve sonra Chuuya’ya baktı. Şaşkın bir yüzü vardı.
“Çoktan öldü. Boş yere cesetlere ateş etme.”
Dazai boş gözlerle ona baktı. Çocukların yüzüne yakışır bir ifadeyle, sıradan bir çocuğa benziyordu.
Sonra, Dazai burnunu kıvırdı ve sıkıcı bir gülümseme verdi. “Haklısın. Kesinlikle haklısın. Normal düşünürsek böyle yapmalıyım.”
Bir çöpmüş gibi silahı ileriye fırlattı ve Chuuya’ya da cesede de olan ilgisini kaybetmiş gibi yürümeye başladı.
Yüzü normal Dazai’nin yapacağı ifadeye döndü. Hiçbir şeyle ilgilenmeyen gri bir ifadesi vardı.
“Haha. Normalmiş? Hahaha.”
Dazai’nin kuru gülüşü ağaçlar arasında yankılandı ve kayboldu.
***
“Ugh, soğuk… İçeriye gittikçe daha fazla hava giriyor ve üç kat daha soğuk… Hayatımın geri kalanını çer çöp arasında rüzgardan etkilenmeden bir kurtçuk olarak geçirmek istiyorum…”
Malikanenin ikinci katında yönetici, Randou titriyordu.
Evin içi harap haldeydi. Duvar malzemeleri patlama yüzünden dökülüyordu ve kırılmış lambalar tavandan sarkıyordu. Raflardaki tüm eşyalar yere saçılmıştı; dekorasyon için kullanılan mavi tabaklar, yosun renkli kitaplar, ve tablolar yere dağılmıştı. Ek olarak, düşman askerlerin ölü bedenleri süs gibi yerde duruyorlardı ve kırmızı kan eşyalara bir uyum katıyordu. Avangart(5) bir tablo gibiydi.
“Ne felaket, Randou-san. İşte, bu odunla şömineyi yakalım.”
“Ugh… Beni kurtardın, Dazai-kun. Malikanede şömine olduğu için gerçekten minnettarım… O olmasaydı hemen ısınmak için ateşe atlamam gerekirdi…”
Bir battaniyeye sarılan Randou, Dazai’nin verdiği odunu şömineye attı. Şöminedeki ateş çıtırtı sesleriyle yandı.
“Hey, bandajlı ucube. Odunu nerden aldın?”
“Evin sütunlarından.” dedi Dazai soğuk bir ifadeyle.
Dazai ve Chuuya, Randou ile berbat haldeki misafir odasında buluştu.
Randou eski bir mafyaydı. Eski patrondan beri organizasyona hizmet ediyordu ancak Mori’nin dönemine girdikten sonra bir yönetici olarak atandı. Eski patronun döneminde maalesef kötü bir muamele görüyordu ve bu nedenle eski patronun değil, eşit muamele gördüğü Mori’nin rejiminin yanında yer aldı.
“Randou-san’ın neden saldırıya uğradığını tahmin edebiliyorum.” dedi Dazai yerdeki kitapları şömineye fırlatırken. “ ‘Dedikodular yayıldı.’. Mori’nin yanında yer alan Randou-san bir patlamayla öldürülseydi insanlar ‘eski patronun öfkesi’ hakkında daha çok kafaları karışırdı. Aslında buraya gelmeden önce GGS’nin komut merkezini kontrol etmiştim ve siyah patlamayı şekillendirmenin bir yolunu buldum.”
“Siyah patlama mı…?” Randou titreyerek cevap verdi.
“Pek bilgim yok. Teknik kısımlarını sonra araştıracağım ancak sodyum lambalarını ışık kaynağı olarak kullanıp kimyasal reaksiyonlarla alevi yakarsan siyaha yakın bir ateş elde edebilirsin gibi duruyor.” dedi Dazai aldığı belgelere bakarak. “Neyse, acınası bir örtbas taktiğiydi. Sonuç olarak Randou-san’ı öldürme planı başarısız olduktan sonra gizleme operasyon biriminin planları altüst oldu ve öldürüldüler.”
“Basitçe bunlar oldu.” Chuuya ağırlığını sağ bacağına yükledi ve ellerini beline koydu. “GGS adamları mafyada fikir ayrılığı oluşturmak için ‘Arahabaki’ gibi davranıyordu ve Randou’ya saldırdılar ama başarısız oldular.”
“Doğru.”
“O zaman bu olayların ardındaki kişi GGS’nin lideri mi?”
“Büyük bir olasılıkla öyle olduğunu düşünüyorum.”
“Ugh, çok soğuk… GGS’nin şu anki patronu buz kalpli bir yetenek kullanıcısı. Dahası Kuzey Amerika gizli organizasyonu ‘Lonca’ ile yakın ilişkileri olduğu söyleniyor… Bu işi halletmek istiyorsanız pek çok hazırlık yapmalısınız… Dazai-kun, şöminedeki ateşi beslemek için bir şey daha ver…”
“Evet, tabi.” Dedi Dazai pahalı bir tabloyu uzatırken. “Peşlerine düşmeye gerek yok. Amacımız eski patronun geri dönmesi yalanını kamuya açıklamak. Randou-san, sormak istediğim bir şey daha var.”
“Brr… Tabi. Elinde Gümüş Vahiy olan birisinin emirlerine karşı gelemem… Mori-san beni yüksek bir pozisyona yerleştiren iyilik sever birisi.”
“Sevindim. Öyleyse Suribachi Bölgesinde tanık olduğun Arahabaki’den bahsetmeni istiyorum. Şu an bizi suçluya yönlendirebilecek tek bilgi bu.”
“Ah… o olay… çok iyi hatırlıyorum.”
Randou çenesini battaniyeye gömdü ve konuştu, “Nasıl unutabilirim?”
“Randou-san?”
Dazai Randou’ya baktı.
Randou’nun elleri tiriyordu.
Dazai hemen anladı. –ellerindeki tireme soğuk yüzünden değildi.
“Ben… hayatta kaldım. Ama astlarımın tümü… siyah alevin içinde… yandı… Dazai-kun. Stratejin doğru. Suçluyu yakalamaktansa planlarını bozmalısınız. Bu stratejiyi izlemeye devam edin. Yapmanız gereken bu. Çünkü o şey, gerçek bir tanrı. Bir avuç insan, muhtemelen bunu fark edemez…”
Randou’nun soğuk gözleri açıkça korkmuştu.
Dazai Randou’nun yüzünü hiç bu kadar korkmuş görmemişti. Yüzlerce cesedin yol üzerinde yuvarlanmasını görmüşken tek kaşını bile oynatmayan birisinin yüzünde, kimse iz bırakan korkuyu görmemişti.
“Bana detayları anlat, Randou-san.” Dazai hafif bir gülüş verdi. “İlgi çekiciymiş.”
Randou kasvetli gözlerle bakan iki çocuğa karşın, bir kez öksürdü. Sonra konuşmaya başladı.
“Suribachi Bölgesinin merkezinin yakınlarında gerçekleşti. Biz, mafya, Koyun’nun silahlı çocuklarıyla savaşıyorduk. Savaş o gün başlamıştı çünkü iki gün önce, bir Koyun yolcu uçağına binen bir mafya üyesine saldırmıştı ve uçağa saldırmalarının nedeni bir Koyun deposuna baskın yapmamızdı ve bu baskının nedeni de geçen ay Koyun’un… Neyse, ilk kimin başlattığını kimse hatırlamıyor. O sinema filmlerine karşın dünyamızda iyi ile kötü arasında belli bir sınır yoktur. Başka söyleyecek bir şey olduğunu sanmıyorum.
Ugh… çok soğuk. Pardon, rüzgarın geldiği deliği molozlarla tıkamanız mümkün mü? Aynen, orası. Teşekkürler. Tamamdır.
Savaştaydım. Aniden, hepimiz siyah bir patlamayla havaya uçtuk.
GGS’nin evimde gerçekleştirdiği patlamayla kıyaslayacaksanız, evimdeki bebek hapşırığı gibi kalır. Tüm önemli adamlar öldü. Yeteneğimi kullanarak bir alt uzay yaptığımdan, ben hayatta kaldım.
Dünyanın orada olması, kelimelerle anlatabilecek olabilmesi anlamına gelmez.
En azından, bu dünyada değildi. Siyah alevler dünyayı kavuruyordu. Evler aniden eridi, hava yandı ve elektrik direkleri daha düşemeden küle dönüştü.
Tarif etmeye kalkışırsam, cehennemdi. Yüzlerce yıl önce bir yazarın hayal ettikleri gibi, resim parşömenlerinde gösterilen cehennemin manzarasıydı.
Ben de cehennemin ortasındaydım.
Patlamanın merkezinde olan kişi eski patron değildi. Ona benzemiyordu bile. İnsan bile değildi.
Canavardı.
Siyah bir canavardı.
Dört ayaklı bir canavar. Kuyruğu dumandan, kürkü alevdendi. Gözlerinde araftan çıkmış gibi alevler vardı.
Boyutu ve silueti, kolu ve bacakları yere yakın bir insanı andırıyordu. Ama diğer özellikleri insan olmaktan çok uzaktaydı. Hepsinden öte, varlığı bambaşkaydı. Tüm felaketlerin ve tarihin başlangıcından bu yanaki katliamların toplanıp bir olduğu bir bedeni vardı. Ya da galaksilerin ve gök cisimlerinin materyalleştiği bu dünyadaki enerji kaynağını tutuyor gibiydi de denilebilir.
Kötü bir niyeti ya da öfkesi olmadığına şüphe yok. Duygusal bir sarsıntı yoktu. Sadece ordaydı, basitçe vardı.
Bu olayı açıklayabilecek bir şey için etrafıma bakındım.
Belki yetenekli bir düşmandı. Şimdi düşününce, bir yetenek kullanıcısının o ısıyı üretmesi imkansız ama o sırada başka varsayımım yoktu. Ancak etrafta bir yetenek kullanıcısı da yoktu. Hiçbir şey göremiyordum. Kesin konuşursam, zemin bile ortada yoktu.
Yerdeki her şey yüksek ısıda titriyordu. Gökyüzünün rengi bile bulanıktı. Dahası, manzara üzerine su dökülmüş sulu boya tablosuna benziyordu. Dünyadaki her şey hayalete dönüşmüş gibiydi. Ama nedense, Yokohama denizinin uzaktan baktığım denizle aynı, çelik grisi rengindeki yüzeyinde dingince dalgalandığını hatırlıyorum.
Denizi bırakan ve her şeyi yok eden canavar beni gördü.
Erimiş kurşun iç organlarıma dökülüyormuş gibi hissettim.
Sonra, inanılmaz bir şey gerçekleşti.
Yeteneğim –alt uzayda bir kapandır.
İster ateş, ister kılıçlar, ister yıldırım, ister ışık, ya da ses basıncı olsun uzayın kendisi asla sıçramaz. Sağ elin romanının kahramanının sol elin romanının kötü adamını yenememesi gibi. Ne de olsa boyutları(6) farklı.
Ama canavar bunu yapabildi.
Fizik kanunlarının ötesine geçti.
Yani canavar tanrı mıydı yoksa bir şeytan mı?
Alt uzayı hemen yeniden kurdum. Ama yenilenme anı onun için yeterliydi. Göremediğim bir şey bana vurdu.
Gücün kendisinin şiddetiydi. Isı, ışık ve yıldırım gibi, bir gücün somutlaşmadan önceki saf enerjisiydi. Belki siyah alev, gerçek enerjinin sonu, o enerjiyi yaymak için bir patlamadan çıkan dumanı kullanıyordu. O enerji bana çarpmıştı. Zavallı bir yetenekle halledilebilecek bir boyut değildi.
Alt uzay yeniden yapıldığında bedenim çoktan havaya uçmuştu. Savunmamı birkaç saniye geç yapsaydım tüm vücut hücrelerim ezilirdi ve bedenim bu dünyada iz bırakmadan kaybolurdu. Bu yüzden, o patlamaya karşı olan direncimin bir rastlantıdan fazlası olduğunu söyleyebilirsiniz.
Bilincimi kaybetmeden önce bir canavarın kükreyişini duydum.
Hiçbir duygu ya da arzu içermeyen bir sesti.
Korkuya sebep olacak bir ses değildi. Bir tehdit ya da tehlike de değildi. Ses, sadece vardı. Hemen anladım. Yapabildiği kadar çok yıkıma sebep olmak için vardı.
Herhangi bir savaştan çok daha korkutucuydu.
Havada uçtuktan ve yere yuvarlandıktan sonra bir şey hatırlamıyorum. Kurtulacak ve bu şekilde yaşayacak kadar şanslıydım. Tek bir saç teli için beni öldürecek olsaydı, hemen ölürdüm.
Birisi o şeyin Tanrı olduğunu söylerse, inanırım. Öldürme niyetinin seli yoktu. Öldürme niyetinin patlaması yoktu. Bir öldürme niyetinin tayfunu, yıldırımı ya da tsunamisi yoktu. Ama tek seferde çok fazla insanı öldürdü. Öyle bir canavar… o varlık bu ülkede “Tanrı” olarak anılıyor. Başka nasıl adlandırabilirdiniz ki?”
Randou’nun sözleri burada bitmişti.
Dazai de Chuuya da hemen ağzını açamadı.
“Özür dilerim… Muhtemelen önceki patronun geri dönüşünü Arahabaki’nin gücü sayesinde olmadığını, düşman bir yetenek kullanıcısının örtbas olayı olduğunuz kanıtlamak istediniz. Ancak bunları Mori-dono’ya rapor ederseniz… Mori-dono ‘Arahabaki’ tanrısının varlığının gerçek olduğunu sanmasını geçtin, araştırmanız bir işe yaramaz.”
“Özre gerek yok, ilginç bir hikayeydi.” dedi Dazai gülümseyerek. “Hikayen sayesinde her şeyi anlıyorum.”
Chuuya Dazai’ye baktı. “Ne?”
Dazai bir oyundaymış gibi güldü ve bedenini yarım döndürdü.
“Yaptıkları hileyi ve gerçek suçluyu biliyorum. Dava çözüldü.”
Çevirmen Notları:
(1) Kışın kulağa takılan, pamuklu kulaklığa benzeyen alet. Tam Türkçesi yok.
(2) Japonya’da bir şehir.
(3)Ölüm meleği
(4) Suribachi’nin havan, toprak kap, derin kase gibi anlamları vardır.
(5) Avangart sanat; kültür, gerçeklik tanımları içindeki kabul edilmiş normları sarsıp sınırlarını değiştirmeyi amaç edinir. Bu normlar sosyal reformdan estetik deneyimlerin değişimine kadar çeşitlilik gösterebilir.
(6) Burada boyut olarak bahsedilen şey büyüklük anlamındaki “boyut” değil, uzaydaki boyut. Cümleyi açıklayacak olursak, bir kitaptaki kahraman başka bir kitaptaki kahramanı yenemez çünkü içinde bulundukları kitap ve hikaye yani “boyutları” farklıdır gibi bir anlam çıkar.
66 notes
·
View notes
Text
Devrilme Noktası - Tipping Point
İklim değişikli de iklim değişikliği, bir çok defa duyduk aslında, bende önceki blog yazılarımda ve podcast yayınlarımda bundan bahsettim aslında. İklim değişikliği korkunç bir hal alıyor evet, ama her şeyin bir sınırı olduğu gibi iklim değişikliğinin de bir sınırı var. Bu sınır iklim değişikliğinin biteceği anlamına gelmiyor. Aksine daha da kötü hale geleceği anlamına geliyor. İşte biz buna Devrilme Noktası(Tipping Point) diyoruz.
Devrilme noktası bir şeyin geri dönülemeyecek kadar haddini aşması, sınırları geçmesidir. Her şeyin bir denge noktası vardır. Devrilme noktası, denge noktasının aşıldığı andır işte. Mesela bir arabayı hızlıca sallarsanız amortisörlerin yaylanma kuvveti oranınca sallanır durur. Ta ki siz sallamayı bırakana dek. Sallamayı bıraktığınız anda denge konumuna geri gelecektir. Yine bir gardıropu taşımak isteyen bir nakliye çalışanı rahat taşımak için belli bir açıda eğecektir o koca suntayı. O an bırakırsanız gardırop yere düşer, hasar alır. Ama ters yönde bir kuvvet uygularsanız, yani gardıropu kaldırırsanız dik ve düz konuma gelir. Dengeye gelmiş olur yani. Demekki bununda devrilme noktası yok. Çünkü geri döndürebildik.
İklimde de buna benzer bir durum vardır. Örneğin biz insanlar karbon salınımını arttırdıkça atmosfere CO2 göndeririz, atmosferde CO2 miktarı artınca ışınları geçirmeyip geri yansıtır. İşte buna pozitif geri besleme diyoruz. Yani sıcaklık arttıkça daha fazla ışın yansır. Bu korkunç bir durum. Ancak CO2 bitkiler için faydalıdır. Bitkiler daha fazla fotosentez yaparak O2 salınımı gerçekleşir işte buna da negatif geri besleme diyoruz. İşte o isviçreli bilim adamları bu mantık çerçevesi içinde dünyanın iklim değişikliği için 9 tane devrilme noktası belirlediler. Bu noktaların tamamı geçildiğinde artık dünyada yaşam olmayacaktır. Mars beni bekle geliyorum. İşte o dokuz madde;
1-birkaç yıl için de olur gibi, Hindistan yaz mansununun çökmesi
2-on yıl içinde olur olur, Sahara/Sahel alanının yeşillenmesi ve Batı Afrika mansununun bozulması
3-on yıl içinde bu da olur, Arktik deniz buzunun erimesi
4-eh elli yıl çok gibi ama olur yani, Amazon ormanlarının yok olması
5-eh bu da bi elli yıl gider, Kuzey ormanlarının yok olması
6-torunlarıma rahmet yüz yıl içinde olur bu, El Nino Güney Salınımının artması
7-torunlarım çok şey görücek gibi bi yüz yıl içinde bu da olur, Atlantik termohaline dolaşımının çökmesi
8-kim öle kim gala ya hu üçyüz yıl veriyorum buna, Grönland buzlarının erimesi
9-bi üçyüz yıl içinde sende olursun be, Batı Antartika buzulunun erimesi
Bu araştırmaları yapan grubun başkanı East Anglia Universitesi’nden Tim Lenton bunların en tehlikelisinin Arktik deniz buzunun erimesi ve Grönland buzları olduğunu belirtiyor ve ekliyor "daha kısa sürede gerçekleşecekler".
Bu noktada çok dikkatli olmalıyız, geri dönülmeyecek adımlar atmadan önce geri dönebildiğimiz kadar dönmeliyiz. Karın neresinden dönersek kardır.
Devrilme noktasını bu kuram ile daha iyi anlayacaksınız,
Bizim toplumumuzda böyle bişiy yok, ne güzel, ama Amerikan hayatının bir gerçeği olan beyazlar siyahlar konusu. Beyazlar siyahların olduğu yerde yaşamak istemezler. Temelde o mahallede beyazlar çoğunlukta ise siyahlar az ise beyazlar oturmaya devam ederler. Siyahların sayısı az az artarsa beyazlar pılını pırtını toplayıp taşınırlar. Siyahların oranı belli bir seviyenin üstüne çıkarsa o mahallede beyaz bulmak zordur artık. Heh işte siyahların oranının belli bir seviyenin üzerine çıkmasına Devrilme Noktası diyoruz. Bu nokta geçildikten sonra beyazları o mahallede tutmak artık mümkün değildir (white flight – beyaz kaçış).
3 notes
·
View notes
Text
Bunlara da Bakmak Lazım
KURAN'daki Problemler
1. Köleliği yasaklamıyor. (Bakara: 177-221), (Nisa: 24-25-36-92), (Maide: 89), (Tevbe: 60), (Nahl: 71-75), (Muminun: 5-6), (Nur: 33-58), (Ahzab: 26-50-52-55), (Mucadele: 3), (Mearic: 29-30), (İnsan: 8 ), (Beled: 12-13), (Rum: 28)
2. Kadını dövmeyi emrediyor. (Nisa: 34)
3. Dünyayı düz olarak tasvir ediyor. (Hicr: 15), (Ra’d: 3), (Kaf: 7), (G��şiye: 20), (Şems: 6), (Naziat: 30), (İnşikak: 3), (Bakara: 22), (Nede: 6-7), (Zariyat: 48)
4. Ayetlerde konuşanın kim olduğu belli değil. 3 ayrı özne var; Ben (Muhammed), O (Allah), Biz. (Hud: 2), (Zariyat: 51), (En’am: 114), (Hicr: 9), (Tekvir: 19-20), (Ahzab: 56) ???
5. Spermin testiste oluştuğunu bilmiyor. (Tarık: 7)
6. Her canlıyı çift yarattık diyor, bakterilerden haberi yok. (Zariyat: 49)
7. Güneşin çamura battığını iddia ediyor. (Kehf: 86)
8. Yıldızlar şeytanın atış tanesi diyor. (Mulk: 5)
9. Kutuplar yok. En kuzey ve en güneyde oruç nasıl tutulabilir, bir malumat yok. (Bakara: 187)
10. Milyonlarca yıl hüküm sürmüş dinozorlar yok ama deveden bahsediyor! (Gaşiye: 17)
11. İnsansı canlılar olan Neanderthal yok ama olmayan melekler, şeytanlar ve cinler var. (Bakara: 102), (En’am: 8-9), (A’raf: 20)
12. Beyin kelimesi yok. Beyin yerine düşünme organı olarak kalp anlatılıyor. (Muhammed: 24), (A’raf: 179), (Hacc 46), (Ali İmran: 119)
13. Mirasta adaletsiz. (Nisa:11-12)
14. Şahitlikte kadın ve erkeği bir tutmuyor. (Bakara: 228-282)
15. Sadece Arap kavmi için yazılmıştır. (Fussilet: 44), (Yusuf: 2), (Şuara: 198-199), (Enam: 92)
16. Peygamberin seks sırası anlatılıyor. (Ahzab: 51)
17. Birçok ayet birbirini yalanlıyor. İlk müslümanın Muhammed, Musa ve İbrahim olduğuna dair ayrı ayrı ayetler var. Hangisi belli değil. (A’raf: 143), (En’am: 163), (Ali İmran: 67)
18. El, ayak kesme, sopayla dövme gibi akıl almaz ceza yöntemleri öneriyor. (Maide: 33-38)
19. Kelle kesmeyi emrediyor. (Muhammed: 4)
20. Nerede bulursanız öldürün diyor. (Bakara: 191)
21. Sadece Muhammed'e özel kadınlar listesi var. Müminlere 4 kadın, Muhammed'e sınır yok. (Ahzab: 50)
22. Kadının cariye olmasına onay veriyor. (Mearic: 30), (Nisa: 24-25), (Muminun: 6), (Nur: 33)
23. Ayetlerin bazılarında anlatım bozuklukları var. Haram davranışları sayarken "anne babaya iyilik edin" gibi pozitif cümleler var. ???
24. Anlayasınız diye Arapça indirdik deniliyor. Arapça evrensel değil. (Yusuf: 2)
25. "Mekke ve civarı için indirdik" diyen ayet de var evrensel diyen de... Kuran evrensel değil KAVİMSELDİR. (En’am: 92)
26. Peygamberin öz amcası Ebu Leheb'e beddua ve hakaretler var ve bu namaz suresi... (Tebbet: 1-5)
27. Peygamberin evinden misafir kovma ayeti var. (Ahzab: 53)
28. Peygamber evlatlığı Zeyd'in karısını koynuna alabilsin diye ayet var. (Ahzab: 37)
29. Evlenme yaşı için sınır yok. ???
30. Sınırsız cariye helal. (Muminun: 6), (Nur: 32-33), (Ahzab: 50-52-55), (Mearic: 30)
31. Ayetleri sorgulamayın diye ayet var. (Maide: 101)
32. Dünyada haram ettiği zina ve içkiyi ahirette ödül olarak anlatıyor. (Bakara: 219), (Maide: 90-91), (Yunus: 4), (Nahl: 67), (Bakara: 25), (Ali İmran: 15), (Duhan: 54), (Tur: 20), (Rahman: 72), (Vakıa: 23), (Nebe: 33-34)
33. Eşcinselleri lanetliyor. (Nisa: 15-16), (Araf: 80-81), (Hicr: 71), (Şuara: 165), (Neml: 55)
34. Gayrimüslimlerin cennete girebileceği de söylenirken, başka ayette tam zıttı söyleniyor. (Bakara: 62), (Maide: 69), (Nur: 39), Hu: 15-16), (Tevbe: 17)
35. Namazın nasıl kılınacağı anlatılmıyor. ???
36. Tarihi bir olay anlatırken Meryem'leri karıştırıyor. Kur’an’da “Ey Harun’un kız kardeşi” diye hitap etmişlerdir. Halbuki bu iki Meryem birbirinden tamamen bağımsızdır. İsa’nın annesi olan Meryem’in Harun isminde bir kardeşi olmadığı gibi, bu iki Meryem’den ilki, diğerinden yaklaşık 1700 yıl önce yaşamıştır. (Meryem: 28)
37. Lat, Menat ve Uzza isimli putları övüyor. (Necm: 19-20)
38. Savaşa teşvik eden ayetler var. (Bakara: 190-193-216-244), (Ali İmran: 166), (Nisa: 71-72-76-84), (Enfal: 17-39-65), (Tevbe: 14-15-46-111-123), (Hac: 39), (Ahzab: 18-19), (Muhammed: 20), (Fetih: 11-16)
39. Bir savaşta kaç müslümanın kaç kafire denk geldiğini anlatan ayeti hemen bir sonraki ayet yalanlıyor. (Enfal: 65-66)
40. Kadına savaşta "ganimet" diyor. (Nisa: 4)
41. "Cahiliye dönemindeki gibi açılıp saçılmayın" diye kadının özgürlüğünü kısıtlıyor. (Ahzab: 33)
42. Ayın yarıldığını iddia ediyor. (Kamer: 1)
43. Galaksiler yok. ???
44. Evrenin nasıl oluştuğu tamamen yanlış anlatılıyor. ???
45. Dünyanın oluşumu bilime taban tabana zıt…
46. Güneş dünyanın etrafında döner diyor. (Enbiya/33)
47. Allah pek çok ayette beddua ediyor, hatta bazılarında kendi kendine "Allah onları kahretsin" diyor. (Munafikun: 4), (Tevbe: 30)
48. Kuran'da kadınlara hitap hiç yok. ???
49. Bazı hayvanları hâkir görüyor ve kafirler için "aşağılık maymunlar" gibi çocukça hakaretler kullanıyor. (Bakara: 65), (Maide: 60)
50. Muhammed tanrılaştırılıyor. (Ahzab: 56)
51. Bir ayette ganimetlerin tamamı peygamberin diyor, cihatçılar savaşı reddedince "ganimetlerin 5'te 1'i peygamberin" ayeti geliyor. (Enfal: 1-41)
52. Peygamberin küçük karısı Ayşe'nin zina yapıp yapmadığına dair ayetler var. Entrikalar ve dedikodular da unutulmamış. (Nur: 11-12-13-14-15)
53. Evrim hiç yok. ???
54. İçki konusunda önce olumlu sonra olumsuz ayet geliyor. (Nahl: 67), (Bakara: 219), (Maide: 90-91)
55. Yahudi ve hristiyanları dost edinmemeyi emrediyor. (Maide: 51)
56. Kadınlara "TARLA" diyor. (Bakara: 223)
57. Peygamberler arasında fark olmadığını söyleyen ayet ve Muhammed'in en değerli peygamber olduğunu söyleyen başka bir ayet var.
58. İyilik ve kötülüğün Allah'tan geldiğini söylüyor, sonra iyilik Allah'tan kötülük senden diyor.
59. Uzaya çıkmayı imkansız görüyor. (Rahman: 33)
60. Ay'ı nur kaynağı olarak nitelendiriyor, güneşin ışığını yansıttığını bilmiyor. (Yunus: 5), (Nuh: 16)
61. Büyük patlama ile ilgili hiçbir bilgi geçmiyor. ???
62. Köleyle hür bir tutulur mu, diye insanları ayrıştırıyor. (Nahl: 75)
63. Konuşan karınca, ejderha, vs masalsı anlatımları var. (Neml: 18), (Araf: 107)
64. İblis için bir ayette melek, diğerinde cin diyor. (Kehf: 50), (Bakara: 34)
65. Mahşerde Allah şefaat etmez diyen ayet de var, eder diyen de. (Bakara: 48), (Zuhruf: 86), (Necm: 26), (Zümer: 43)
66. Hayvan, bitki, coğrafi şekil ve besinler Ortadoğu’ya özgü. ???
67. Bir ayette vasiyet şart, diğerinde değil. (Bakara: 180),
68. Allah, Muhammed'e salat ediyor. (Ahzab: 56)
69. Kıble önce Kudüs'ken Yahudiler itiraz ettikten sonra Kabe oluyor. (Bakara: 144)
70. Cehennemde Ebu Cehil'e düello teklif ediliyor. (Alak: 13-19)
71. Rahman suresinin 31 ayeti plak takılmış gibi aynı cümleyi yazıyor. (Özellikle bakınız..)
72. Her şeyi bilen Allah kıyamet saatini meleklerden öğreniyor.
73. Cennette kadınlar için vadedilen hiçbir şey yok. ???
74. Hayvanları yük taşıma, öldürüp yeme ve ulaşım aracı olarak görüyor, evrimden alakasız.
75. Bazı ayetler daha Muhammed zamanında hükmünü yitiriyor ama hala duruyor.
76. Peygambere soru sormak için sadaka vermek emrediliyor. (Mücadele: 12)
77. Cennetin genişliği ayetlerde farklı anlatılıyor. (Hadid: 21), (Ali İmran: 133)
78. Dünya kainattan daha önce yaratıldı diyor. (Fussilet: 9-12)
79. Rüzgar olmasa gemiler durur diyor. (Şura: 33)
80. Boşanma konusunda kadını 3 kez boşayıp başkasıyla evlendirip boşarsan tekrar sana helaldir gibi garip bir mantığa sahip. (Bakara: 230)
81. Göklerle yer bitişikken onları ayırdığını iddia ediyor. (Enbiya: 30)
82. Diğer kitaplar gibi varlığına kanıt olmayan Nuh'un gemisi efsanesini anlatıyor. (Muminun: 27), (Hud: 37-38-42-44), (Araf: 64), (Yunus: 73), (Şuara: 119), (Ankebut: 15-65)
83. Mekke'de ayetler barışçılken Medine'de Muhammed güçlenince vahşi ayetler geliyor. (Kafirun: 6), (Tevbe: 29)
84. Muhammed'in "sapık" olmadığını savunan ayet var. (Araf: 61)
85. Gece ve gündüz bilimsellikten çok uzak anlatılıyor.
86. Mikail'in meteorolojiden sorumlu olduğu söyleniyor ama trilyonlarca gezegen var.
87. Tatlı suda mercan ve inci yetişebileceği anlatılıyor. (Rahman: 19-22)
88. Tevrat'tan alıntılar yapılırken hata yapılmış, Zebur kitap zannediliyor. (Kuran/Maide: 45 - Tevrat/Mısırdan çıkış: 21:23.25), (Kuran/Enbiya: 105 – Tevrat/Mezmurlar: 37:29), (Kuran/Araf: 40 – İncil/ Matta 19:24–Markos 10:25–Luka 18:25), (Kuran/Ali İmran: 93 – Tevrat/Yaratılış Bölümü 32:22.31), (Kuran/Hicr: 9 – Tevrat/Yeşaya: 40/8 – İncil/Matta: 5-18)
89. Cennet sadece erkeklere özgü bir harem gibi anlatılıyor.
90. Allah'ın bazı insanlara hidayet vermediği ve onları yakacağı söyleniyor.
91. Göğün yere düşmemesi için tutulduğu yazıyor. (Hacc: 65)
92. Nisa 11-12 ayetlerinde matematik hesap hatası yapılıyor.
93. Güneşin sıradan bir yıldız olduğu bilinmiyor.
94. Bilimselliğe ters olarak her şey insan için yaratıldı mantığı var.
95. Cinlerden bahsediyor, varlıklarına dair hiçbir bilimsel delil yok.
96. Allah bazı ayetlerde pazarlık yapıyor.
97. Hırsızlık haram ama savaşta ele geçirilenlerin yağmalanması helal. (Maide: 38), (Nisa: 24)
98. Nisa 23 ensesti yasaklıyor, Ahzab 50 sadece peygambere izin veriyor.
99. Kuran'da "AŞK" kelimesi hiç geçmiyor.
Kaynak: KURAN
67 notes
·
View notes
Text
Bir İş Analistinin Günlüğü
Uzun bir yoldan buralara geldik, ve daha önümüzde çok daha uzun bir yol var. İsterseniz bu yola nasıl başladığımızı analiz edebilmek için şöyle bir çocukluğumuza dönelim.
Herkes gibi çok mütevazi bir ailede doğdum. Herkes diyorum çünkü şanslı kesim göz ardı edilecek kadar küçük bir azınlık ve onların başarı veya başarısızlık hikayesi ile çok da ilgilenmiyorum. Benimki ise ne başarı ne de başarısızlık hikayesi. Tam bir tarihin ortanca çocuğu gibiyim. Ne büyük buhranı gördüm ne de büyük savaşlarla köşeyi dönebildim. Herkes gibi ay sonunu getirebilmek, faturalarımı ve masraflarımı ödeyebilmek varsa lükslerimi (yılda 1 tatil, belki yurtdışı) karşılayabilmek, bir de kısmetse hayalimiz olan emekliliğe ulaşabilmek için eforumuzun üstünde çalışıp hakedişimizin altında kazancımızla hayata tutunan insanlardan sadece biriyim.
Neyse çocukluğumuza dönelim. 9 aylıkken yürümeye ve konuşmaya başlamış, o zamandan beri hem durmamış hem de susmamışım. Ama tabiki söylemek istediklerimi çok kez içime atmış biri olarak bunların nedenine zamanla blogumda yer vereceğim.
Bazen kendimi çok overrated hissediyorum. Çünkü küçükken çok zeki olduğumu düşünen bir kitleye sahibim. Keşke böyle düşünmeselermiş. Sıradan olduğumu düşünseydim daha çok şey başarabilirdim. Yani, çok kişi erken konuşmaya başlayabilir, hazır cevap olabilir, okulda ilk okumayı öğrenen olabilir, bilgi yarışmalarına katılabilir, lise hayatına kadar derecelerle mezun olabilir ve CV’si diplomalar ve sertifikalarla dolu olabilir. Ama inanın özel sektörde, iş hayatında bunların hiçbir işe yaramadığını farkediyorsunuz. Hangi sektörde hangi alanda çalışırsanız çalışın her zaman “Marketing” in önemini bilmelisiniz. Kendinizi tanıtabilmeli, insanları manipule edebilmeli, iyi bir network edinebilmeyi ve en önemlisi boş bir egodan çok dolu bir özgüven sahibi olabilmelisiniz. Diplomalar hepimizi eninde sonunda bir işe sokacaktır fakat iş hayatında kalıcı olabilmek ve de rahat bir kafa ile çalışabilmek için kendinize güvenmeniz ve o güveni sağlamanız çok önemli.
Ben mi? Uzun yıllar önce özgüvenimi kaybetmiştim. Nerde kaybettiğimi inanın ben de bilmiyorum. Bir kaç tahminim elbet var fakat oldukça karmaşık bir geçmişimiz olduğu için kurcalamak ve hesap sormak dahi istemiyorum. Onun yerine değerli vaktimi özgüvenimi kazanmaya adadım. Kısmen başarılıyım. Daha uzun yollar var önümde dediğim gibi.
Nerde kalmıştık çocukluğum. Ezberci sistemin sınav için herşeyi öğretip gelecek için en ufak bilgi vermedikleri dolayısı ile ne olmak istediğimiz hakkında en ufak bilgi sahibi olamadığımız zamanlar.. Fakat daha o zamanlarda okulda kendi kendime dergi çıkartıp satardım. İçeriğini, bulmaca sayfasını, yemek tariflerini, fıkra ve bilmece alanlarını, genel kültür alanları vb. hazırlardım. Güzel de bir fiyat belirlemiştim. Öyle ki en ufak bir kopyası bile bende kalmamış yok satmışım. Umarım sattığım kişilerde bu kopyalar vardır. Ama farklı şehirlere sürüklendiğimiz için bu kişileri Facebook ile bile bulmam mümkün değil. 8 tane okul değiştirmiş biri olarak hayatımdaki çoğu kişinin ismini unuttum..
O zamanlar tahmin edeceğiniz gibi hayalim bir dergi editörlüğüydü, yani yazmayı severdim. Sürekli günlük tutardım. Her ne kadar günlüklerimi kilitlesem de o sıralar üniversiteyi şehir dışından kazanmış ve halası olan annemde geçici olarak kalan süper zeka Tıp öğrencisi “çok sevdiğim!” kuzenimin anneme verdiği müthiş tavsiye ile annem günlüklerimin kilidini kırar, okur hatta arkasına notlar yazardı. O zamanlardan özel hayata saygının olmadığını idrak etmiş bir bireydim kısaca.
Ortaokulda kompozisyon derslerini o kadar severdim ki sınavlarda 30/30 alırdım. Yazmak bir tutkuydu benim için. Şimdi ise kalemi elime almak bile zor geliyor.
Neyse o yaşlarda herkesin - az çok çalışan herkesin - tüm dersleri iyi olabilir, ama bu sizin sayısalcı veya sözelci olduğunuzu göstermezdi, göstermemeliydi. Derken hayat bizi bir seçim yapmaya zorladı. Alanımızı seçmek zorunda kaldık. Tabiki her aile gibi benim ailemin de başarılı çocuğu, doktor, değilse diş hekimi, değilse, eczacı, değilse mühendis, değilse artık ne isterse o olacaktı. Bu nedenle de sayısal bir alan seçmek zorundaydı. O an kafamda bir silah baskısı hissettiğimi söyleyebilirim (ergenler gibi yemin edemem) ama ispatlayamam :)
Lise hayatımda acı bir kahve gibi tatsız tuzsuz geçti. 40 yıl hatrı hala devam ediyor tabi. Yazdığım günlükler rafa kalktı. Denemelerim azaldı. Sınava odaklı bir dönem başladı ve sınav günü geldi çattı.
Ortalamanın üstünde bir puan ile herşey olabilecek gibi ama hiçbir şey de net değil gibi bir durumdaydım. Tıpkı hala değişmeyen şu hayatım gibi. O nedenle tercihlerim sevgili hocalarımın da yardımı ile (bana sorulmadan:) Medical bölümlerden, mühendislik mimarlığa, öğretmenliğe kadar her alanla doldu. Bu kadar karmaşa bile o an ne olmak istediğimi bilemediğimin apaçık göstergesiydi. Bense hayatımda ilk kez o an bir risk aldım ve tercihlerimde bir değişiklik yaparak şuan mezun olduğum bölümü araya ekledim. Ve o bölüme yerleştim :) Yani Matematik Mühendisliği..
Peki ben matematik mühendisi olmak istiyor muydum, neden yazmıştım. Aklımdan neler geçiyordu. İstanbul dışında bir şehirde üniversite sınavlarına hazırlanırken dersanenin verdiği üniversiteler broşüründe o üniversiteyi görüp beğenmiştim. O bölümü incelemiştim. Ne olmak istediğimden asla emin değildim belki fakat ne olmak istemediğimden o kadar emindim ki.. Sağlık sektörüne dahil olan hiçbirşey olmak istemiyordum. Hastanelerin kapısından bile geçmek istemiyordum. E artık sözel veya eşit ağırlık bir bölüme de giremeyecektiysem ne olacaktım. İşte mesleğime dergideki o yazıları okuyarak karar vermiştim. Üstelik de bilgisayarın B’sini bilmezken..
Ben ki başka bir kuzenimle yazın memleketimize geldiğimizde internet cafeye gittiğimizde çalışan kişiye, "bu bilgisayar nasıl açılıyor" diye soran kişiydim. Üniversiteyi kazanana kadar bilgisayarım olmamıştı ve şimdi mesleğim tamamen bununla ilgili olacaktı.
Ve bu mesleği benimle birlikte kazanmış gerçekten farkındalık sahibi kişiler, özellikle erkek olanlar, küçük yaşlarda bilgisayar oyunlarına duydukları merakla hem yazılımsal hem de donanımsal meraklarını kısmen gidermiş üniversitede öğreneceklerine hem aç hem de açık ve + olarak bu oyunlarla ingilizceleri profesyonelleştirmiş kişilerdi. Bir konuda ilgili olan bilgili olabilirdi kısaca. Bense ilgilenmeye çalışıyordum.
Ama #şükür ki derslerimiz sadece bilgisayar, yazılım değildi. Matematiksel analizler, muhasebe, oyunlar teorisi, ve diğer mühendislik alanlarının temel dersleri olan statik, dinamik, mukavemet, yöneylem gibi derslerle disiplinlerarası pek çok konuda bizi eğitebilecek derslerdi. Bu beni mutlu ediyordu çünkü bilgisayarın b’sinden anlamazken yazılımın y’sine ilgi duymakta zorluk çekiyordum ve aldığımız eğitimi de yeterli ve ilgi çekici bulamıyordum. Ben de hayat boyu öğrenci olmayı ve okumayı sevdiğimden akademisyen olmak gibi bir kariyer planı çizmeye başladım.
Üniversiteden mezun olduğumda iyi bir diploma notuna, ayrıca açıköğretimden farklı bir bölümde okuma hakkına sahiptim. Yaz dönemi bitse ve yüksek lisansa başlasam diye dualar etmeye başlamıştım bile. Yaz dönemi geçti ve aynı bölümde yüksek lisansa başvurdum. Derken normalin 3 katı üzerinde bir başvuru ile yurdun 4 bir kesiminden not only "mühendis" but also “matematik” mezunu arkadaşlarımızın da başvurusuyla sadece 10 kişi kabul edileceğinden heycanımız yüksek, gençliğimiz var şeklinde dışarda mülakat sıramızı bekledik. Mülakat sırasında mülakat notu + Ales + Diploma notu + Dil puanı şeklinde bir ortalama belirlendiğinden sıralamam 11 oldu. Bundan önceki dönemde başvuranların çoğunun aynı ünviversitede başka bölümlere de başvurup kazanmış olabileceği veya başka üniversitelerde başka bölümlere başvurmuş olup oraları da kazanmış olabileceğinden muhakak bu 10 kişinin 10′unun da bu bölüme girmeyip ilk yedek olarak gireceğimi ümit ettim. Nitekim o 10 kişi de o bölüme girdi. Hayattaki şansım :)
Bizim bölüm senede 1 yüksek lisans başvurusu yaptığından akademik kariyerim titanik gemisinin buzdağına ilk o anda çarptı. Sonrasında en az 1 yıl beklemem gerektiğinden bu süreçte iş aramaya karar verdim.
İlginç bir şekilde kısa süren iş aramadan sonra bir bankanın stratejik birimine kabul edildim. Fakat mülakatın başından sonuna kadar bölümümden bir arkadaşımla işe alınıp survivor finallerine kalmış gibi sürekli çarpıştırılmamıza gönlüm razı gelmedi. Ara dönemde bu işimden ayrıldım.
Ara dönemde aynı üniversitemde bu sefer farklı bir bölümün açtığı yüksek lisans bölümüne başvurdum ve kazandım. Tekrar acaba akademisyen olabilir miyim? umudu ile fakir olan ruhumun ekmeğini yemeye başladım.
İlk yıl dersler su gibi akıp geçti. Derslere severek katıldım. Bölümdeki tek matematik mühendisi bendim. Hocalar Matematikçi Hn. diyerek çağırıyorlardı. İçinde matematik geçen (neredeyse tüm) dersleri seviyordum. Hocaların da takdirini kazanmıştım. Güzel bir ortalama yaptım. Derken Akademisyenlik için başvurular başladı. Tüm evraklarımı tamamlayıp ilgili birime ekledim. Ve başvurular içinde yer alan metinde “lisans olarak x, y, z.. bla bla..mühendisliklerinden mezun... bla bla” açıklamasında “matematik mühendisi” geçmediği için, o bölümde yüksek lisans yapıyor olmama rağmen başvurum reddedildi. Yani sadece bir metin ve virgüller arasına bölüm ismim yazmadığı için, bölümdeki tek matematik mühendisi ben olduğum için, o yazıyı oraya yazan kişi bunun farkında olmadığı için, titanik gemim artık batıyordu ve ben kemanımla şarkılar çalmaya başlıyordum, ağlayarak.
Artık gerçek dünyayla tanışma zamanı gelmişti. derslerimi vermiştim, tez aşamasına gelmiştim fakat gençliğim talan olmuş, çok sevdiğim akademisyenlik ise yalan olmuştu. Tam o dönemde sevdiğim bir hocamın Almanya’da 1 yıl çalışma durumu oluşmuştu ve benim de yüksek lisans erasmus başvurum Münih Teknik Üniversitesi için kabul edilmişti. Fakat trikotajla ilgisi olmayan zalim kader ağlarını 2 ters 1 düz örmüştü ve başvurmadığım halde yeni mezun arayan bir banka benimle iletişime geçmiş ve teklif iletmişti. Başa dönersek geldiğim “mütevazi” aile için riskli ve masraflı bir erasmus mu yoksa vahşi iş hayatının pençeleri mi derseniz artık para kazanmak gerekiyordu ve ben batan gemiye son kez el sallayıp bir filikaya binmiştim..
Ve artık İş Analisti hayatım başlayacaktı...
Devamı gelir.
1 note
·
View note
Text
SAĞLIĞINIZ İÇİN ZARARLI UYKU POZİSYONLARI
Siz de yatakta sola doğru yatmayı sevenlerden misiniz? Eğer öyleyseniz, aslına bakarsak bilincinde olmadan sağlığınız için düşündüğünüzden daha yararlı bir şey yapıyorsunuz.
Uyku pozisyonunuz vücudunuzun zararı dokunan atıkları ne kadar iyi temizlediğinin belirleyicisi olurken, bununla beraber geçmiş günlerdeki olayların izlerini iyi mi silmesi gerektiğine de karar veriyor.
Uyku pozisyonları ve sıhhat
Uyku pozisyonları fazlaca sayıda bulunmaktadır: Yüzükoyun, sırtüstü, sağa, sola. Ve tüm bu pozisyonlar sağlığımızı etkilemektedir. Hatta uyku pozisyonlarının horlama, mide ekşimesi ve kırışıklık oluşumu üstünde tesiri bile vardır.
Yan yatma
İnsanların büyük çoğunluğu hep bir tarafa doğru yatmaktadırlar. Sola doğru yatmak yalnızca kalp sirkülasyonunu geliştirmekle kalmaz, bununla beraber beyindeki gereksiz bilgilerin kolayca silinmesine de destek sağlar ve bu durumda Alzheimer hastalığına yol açan plağın gelişmesini engeller.
Sola doğru yatmak karaciğerin üstündeki baskıyı da almakla birlikte Gastroözofageal Reflü hastalığının semptomlarını da en aza indirir. Bütünsel tıp vücudumuzun sol tarafını dominant lenfatik taraf olarak belirliyor ve dominant lenfatik vücudumuzda lenf boğumundan göğüs kanalına kadar bir filtre görevi görerek toksinlerin filtrelenmesini sağlıyor.
Sağa doğru yatmanın da tam ters tesirleri bulunuyor. Lenf sistemininizin daha yavaş çalışmasına yol açan sağa yatma, bu sebepten dolayı toksinlerin daha azca elemine olmasına ve lenf akışının vücutta zayıflamasına niçin oluyor. Ağır çalışan lenf sistemi, toksinlerin gelişimine bağlı olarak kronik hastalıklara sebebiyet vermektedir.
Bir kere sol tarafa yatmaya başladığınızda vücudunuzun toksinleri imha etmede daha etkin bulunduğunun farkına varacaksınız. Sindirim sisteminiz daha yüksek kapasitede çalışabilecek ve bu sayede yiyeceklerden daha fazlaca gıda maddesini çıkarırken gereksiz toksik atıkları da kolaylıkla temizleyebilecek.
Sırtüstü yatma
Eğer sırtüstü yatmayı seviyorsanız, bu yatış şekli aslına bakarsak sırtınız ve boynunuz için oldukça yararlı bir harekettir. Omurganız düz duracak, acayip bir halde eğilip bükülmeyecektir. Normal olarak doğru şilteyi seçmek de omurganızı ve boynunuzu ertesi gün iyi mi hissedeceğiniz mevzusunda ehemmiyet taşımaktadır.
Sırtüstü yatmak bununla beraber yüz kırışıklıklarının oluşumunu azaltmaktadır; şundan dolayı bu pozisyonda yüzünüz yastıkta ezilmez. Fakat gene de; sırtüstü yatmak, uyku apnesi ve horlama benzer biçimde problemlere yol açmaktadır. Bu durum uyku kalitenizi etkilemektedir.
En sık karşılaşılan uyku problemleri ve çözüm önerileri
Yüzükoyun yatmak
Yüzükoyun yatmak, horlama ve uyku apnesini engeller; sadece bu pozisyon maalesef uyumanız için en fena pozisyonlardan biridir. Bel ve boyun eğriliklerinin artmasına niçin olup buna bağlı olarak zedelenme ve fıtık benzer biçimde problemlerin ortaya çıkmasına niçin olurken, tüm gece süresince tek bir yana dönük uyumak boynunuzun gerilmesine sebebiyet verir.
Sola doğru yatmanıza destek olacak püf noktalar:
Yüzüstü, sırtüstü yada sağa doğru yatma alışkanlığını kırmak için yapacağınız egzersizler birazcık vakit alsa da, vücudunuz bu duruma uyum elde edecektir. İşte sola doğru yatmak mevzusunda işinize yarayacak püf noktaları:
1. Sola doğru yatın ve arkanıza yastık koyun. Arkanıza koyacağınız yastıklar sağa doğru dönmenizi engellerken, bu yöntemle sola doğru uyuduğunuzdan güvenli olmuş olursunuz.
2. Yatağın sağ tarafında loş ışık olsun. İnsanlar bilinçsiz olarak uyurken ışıktan kaçmaya meyillidir ve bu sayede sağ tarafa dönmezsiniz.
3. Yatakta daima uyuduğunuz tarafı değiştirin.
2 notes
·
View notes
Text
Domino Falı Nedir Nasıl Bakılır
Domino falı Günümüzde etkin bir şekilde kullanılan fal çeşitlerinden biri olan domino falı ile ilgili tüm detayları yazımızın devamından okuyabilirsiniz Domino taşlarının tamamının ters çevrilerek ve karıştırıldıktan sonra bakılan bir fal çeşididir. Uygulanışı bakımından biraz farklı olsa da, her domino sayısının farklı bir yorumu vardır. Karıştırılan taşlardan 3 taş ayrılır ve daha sonra bu taşların yüzleri çevrilerek taşların yorumu yapılır. Taşların tüm yorumları yapılır ve daha sonra hepsi yorumlanır. Bu fala Pazartesi ve Cuma günleri de bakılmaması uygun görülmüştür. Ayrıca ayda 1 kere bakılması yeterlidir. Bu falda niyet tutulduğunda sonuç daha net ve iyi olacaktır. Günümüzde birçok kişi tarafından tercih edilen domino falı ile ilgili detayları aktarmaya devam ediyoruz.
Ücretsiz Domino Falına Nasıl Bakılır
Çift-düz ve altı-altıya kadar sıralanan standart bir domino takımı sayesine yorumlar eşliğinde fal
bakılabilmektedir. İlk olarak domino taşlarının noktalı yüzleri alta getirilerek yani kapatılarak karıştırılır. Bu taşların içinden bir adet çekilir. Günümüzdeki bazı domino falcıları en uzak taşları almakta ısrar etse bile, birçoğu elindeki taşlarını şansın etkisine bırakır. Böyle durumlarda falcılarına birleştiği bir duruma göre; bir kişi domino falıyla ayda sadece 1 defa geleceğini öğrenme şansına sahip olmaktadır. Tekrar bu fala bakıldığında ise alınan ve okunan yorumlar anlamsız olacaktır. Bir kişi tek seferde 3 domino taşı ile beraber fala bakabilir. Bir taş çekilip yorumlandığında, noktalı kısmı alta getirilerek diğer domino taşlarıyla karıştırılır ve ikinci taş çekilişi de oradan yapılır. Aynı domino taşı ikinci kez çekildiğinde, ilk yorumun teyidi olarak yorumlanmaktadır. Bu şekilde de aynı taşı 2 defa çeken kişiye, normal 3 taş çekişi hakkının dışında bir hak daha tanınmaktadır. Çağımızda meşhur olmasa da bilen kişiler tarafından kullanılan domino, eski zamanlara dayanan bir faldır. Bu fala bakmak için ilk kural noktaları yere bakacak şekilde domino taşları çevrildikten sonra seçilmiş olmasıdır. Domino falına en fazla meraklı kişiler bakmaktadır. Bu falın sonuçlarında elbette olumsuz durumlara da denk gelebilirsiniz. Gerçek anlamda iyi bir domino falı bakan kişilerden yardım almalı ve ciddi anlamda domino falınıza baktırmanız önerilmektedir. Tecrübelere dayandırılmış ve ciddi bir fal çeşidi arayanlar için sunulan domino falı, sizlere yardımcı olan etkili bir fal çeşididir. Sorduğunuz sorulara ve tutacağınız niyetlere göre farklı cevapları da bu fal ile birlikte görebilirsiniz. Ayrıca kısa zamanda devamlı kullanabileceğiniz fal çeşitleri arasında yerini almıştır. Şans Falı konusuna da göz atabilirsiniz. Read the full article
#dominofalınasılbakılır#dominofalıücretsiz#dominofalınanasılbakılır#dominotaşıfalı#yorumcudominofalı
0 notes